urfa satılık güvercinleri
Satılık urfa güvercinleri salihli sitemizde yayınlanacaktır
Manisa Salihli güvercinleri,ege bölgesi güvercinleri satılık kuşlar Çandır muabere bango,Soma güvercinleri,akhisar güvercinleri, salihli güvercinleri,Kırkağaç güvercinleri,Bandırma Güvercinleri,Uşak güvercinleri,bursa güvercinleri,Antalya kemalpaşa güvercinleri satılık güvercinler,Turgutlu güvercin festivali festivalleri
Güvercin resimleri sitemizden edinebilirsiniz. sizlere ne güzel güvercin manzara resimlerini gösterecegiz
sor Güvercin yetiştirenler için bu işin en önemli yanı kuşlarının uçuş performansıdır. Kendi kuşları ile özdeşleşmiş bir çok kuşçu tanıyorum. Kuşları ile birlikte aynı kümeste yattığı için gazetelere haber olanların yanı sıra, bir çift güvercin için ufak çaplı servet ödeyenler hiç de az değil. Kısa sürede bir yaşam biçimine dönüşen bu tutku, zamanla hep daha iyi kuşlara sahip olabilmek uğruna verilen uzun bir uğraş haline geliyor. Peki bu derece değer verdiğiniz güvercininizin uçurduğunuzda yuvasına geri gelemeyeceğini bilseydiniz ne yapardınız? Bu konuda en ufak bir şüpheniz olsaydı kuşunuzu uçurur muydunuz? Sanırım böyle bir şey olsaydı kimse güvercin uçurmaz hatta beslemezdi. Güvercin belki de bir kafes kuşu olarak alınıp satılır, kuş satın alınacağı zaman sadece renksel ve şekilsel bazı özelliklere bakılır, uçuş performansı gibi bir kavram hiç olmazdı. Bu aslında bildiğimiz anlamda güvercin yetiştiriciliğinin de sanırım sonu olurdu. Neyse ki, bütün güvercin yetiştiricileri uçurdukları kuşlarının yuvalarına geri döneceğinden adları gibi emindirler. Bazen çeşitli nedenlerle istisnai bazı durumlar yaşansa bile, bir güvercin uçtuktan sonra mutlaka yuvasına geri dönmektedir. Evcil güvercinlerle ilk tanıştığım ortaokul yıllarımda beni ilk etkileyen özellik, uçurduğum kuşların yuvalarına geri dönmeleri olmuştu. Uzunca bir süre neden kaçıp gitmediklerine ya da kaybolmadıklarına hayret etmiştim. Güvercinlerim gökyüzünde nokta gibi gözüküyor ve sonra da onları gözle göremez oluyordum. Eminim o yükseklikten bütün Ankara’yı ve çevresini çok rahat bir şekilde görebiliyorlardı. Daha sonra alçalıyor ve benim balkonumu bulup yuvalarına geri gelmeyi becerebiliyorlardı. Gerçekten de hayret vericiydi. GÜVERCİNLER YÖNLERİNİ NASIL BULUYORLAR ? Güvercini diğer bir çok canlıdan ayıran en önemli özellik, kanımca yuvasına ve eşine olan bağlılığı ile çok gelişmiş olan yön bulma yeteneğidir. Acaba güvercinler bu özelliklerini neye borçlular? Nasıl olup da şaşmaz bir şekilde yönlerini bulabiliyorlar? Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bir çok bilim insanı bu konuda araştırmalar ve deneyler yapmıştır. İlk önceleri, kuşların yer şekillerini, binaları vb noktaları akıllarında tuttukları ve yönlerini bunlara göre belirledikleri düşünülmekteydi. Yapılan bazı deneyler bu düşüncenin yanlış olduğunu ortaya çıkarttı. Güvercinlerin gözlerine etrafı görmelerini engelleyen lensler takılarak yapılan bir deneyde, kuşlar bir tür kör edildiler. Daha sonra yuvalarından oldukça uzağa götürülüp uçuruldular. Bu durumda bile güvercinlerin bir çoğunun yuvalarına geri geldiği gözlendi. Bunun üzerine daha farklı varsayımlar üzerinde durulmaya başlandı. Aslında kuşların güneş ve yıldızlara bakarak yön belirledikleri görüşü uzun bir zamandır araştırılmaktaydı. Bu konuda yapılan bazı deneyler bu görüşü destekler doğrultudaydı. Özellikle posta güvercinleri ile çeşitli deneyler yürütülüyordu. Bu kuşların uzun yolları kat edip geri gelmeleri üzerinde duran bilim insanları kuşların güneşe göre yön belirlediklerini saptadılar. GÜNEŞE VE YILDIZLARA GÖRE YÖN BULMA Bu konuda ilk kez ortaya görüş süren Alman kuş bilimci (ornitolog) Kramer olmuştur. Gündüzleri göç eden kuşlardan olan bir sığırcık (Sturnus vulgaris) ile yaptığı bir deneyde, sığırcığı etrafını aynalar ile kapattığı bir deney kafesine koymuştur. Aynalar öyle bir konumda yerleştirilmişlerdir ki kuş güneşten başka bir şey görememektedir. Kramer aynaların konumu ile oynayabilmektedir. Böylece aynaların konumunu değiştirerek güneşin durumunu istediği gibi değiştirebiliyordu. Aynaları her oynayışında sığırcığın güneşe göre aynı konumunu koruyabilmek için aynanın oynatıldığı ölçüde sürekli yer değiştirdiğini fark etti. Bunun üzerine aynı deneyi farklı bir biçimde tekrarladı. Bu sefer kuş, kapalı bir ortamda güneşi görmeksizin aynı deneye tabi tutuldu. Bu deney sonrası kuş yön duygusunu tamamen yitirdi. Yaptığı benzer deneyler sonucu Kramer, kuşların güneşin kendi yörüngesi üzerindeki hareketini fark ettiklerini, buna bağlı olarak konumlarını belirleyebildikleri sonucuna vardı. Özellikle gece de göçlerini sürdüren bazı kuş türleri üzerinde yapılan araştırmalar ise, bu kuşların yönlerini yıldızlara bakarak saptayabildiklerini ortaya çıkarttı. Ancak burada kuşlar eski gemiciler gibi kutup yıldızına bakıp ya da herhangi bir yıldıza bakıp yön belirlemiyorlar, gökyüzünün genel konumuna göre yön tayin ediyorlardı. Sarıasma (Oriolus oriolus) kuşları, yapay bir ortamda sonbahar gökyüzü görünümü altında yetiştirilmişlerdir. Bu kuşların sonradan yapılan deneylerde bu yapay gökyüzüne göre yönlerini bulabildikleri saptanmıştır. GÜVERCİNLER DÜNYANIN MANYETİK ALANINI KULLANIYOR Yukarıda anlatılanlara benzer şekilde yapılan bir çok deney, kuşların gökyüzüne bakarak güneş ve yıldızların konumuna göre yön saptayabildiklerini göstermiştir. Ancak gözleri lensle kapatılan güvercinlerin de yönlerini bulabilmiş olması veya gece göç eden kuşların kapalı havalarda yönlerini şaşırmamış olmaları gibi durumlar kuşların farklı bir yön bulma mekanizmasını da kullandıklarını göstermektedir. Peki bu mekanizma ne olabilir? Yapılan araştırmalar, dünyanın manyetik alanının kuşlar tarafından yön bulmak amacı ile kullanıldığını ortaya çıkartmıştır. Kuşlar yer kürenin manyetik alanından yararlanarak yön bulma yetisi geliştirmişlerdir. Kuşların bir çoğu Manyereseptör adı verilen manyetik alan algılayıcı bir sisteme sahiptirler. Bu sistem sayesinde kuşlar göç sırasında ya da uçurulduklarında dünyanın değişen manyetik alanını hissederek yönlerini belirleyebilmektedirler. Deneyler, göçmen kuşların manyetik alandaki %2’lik bir değişimi bile algıladıklarını göstermiştir. Özetle kuşların içinde bir tür pusula bulunmaktadır. Hayvanların yön bulmada dünyanın manyetik alanını kullandıkları görüşü, ilk kez Rus doğa bilimci Middendrof tarafından ortaya atılmıştır. Dünyadaki manyetik alan, yer kürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli olan demirden kaynaklanmaktadır. Bu manyetik alan, yer kürenin içinden, okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval biçimli akış çizgileri şeklindedir. Bu aynı bir mıknatısın kutupları arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere benzemektedir. Gözle görünmeyen ancak varlığı deneylerle saptanabilen bu manyetik alandan esinlenerek, yön bulmaya yarayan pusula dediğimiz aletler icat edilmiştir. Pusulanın ibresi hep bu manyetik alan çizgilerine paralel konumda durur ve dolayısıyla bize hep kutupları işaret eder. Bizler ancak bir pusula yardımı ile bu doğrultuları saptayabilirken acaba kuşlar bunu nasıl becermektedirler ? Kuşların iç pusulası nasıl çalışmaktadır.? KUŞLARIN İÇ PUSULASI Kuşların Manyereseptör (manyetik alan algılayıcı) bir sisteme sahip olduğunun düşünülmesi üzerine, bu konuda araştırmalar yoğunlaştı. Bu varsayımı doğrulamak için iki Amerikalı araştırmacı olan Walcot ve Keeton çeşitli deneyler yaptılar. Uzaklardan uçurulduklarında yönlerini kolaylıkla bulabilen bir dizi güvercin üzerinde yürütülen bu deneylerde, ilk olarak güvercinlerin üzerine küçük bir mıknatıs bağlandı. Bu şartlarda uzaktan bırakılan güvercinlerin yönlerini tamamen şaşırdıkları gözlendi. Kuşlara bağlanan mıknatısın kuşların iç pusulası üzerinde saptırıcı etki yaptığının saptanması, aynı zamanda böyle bir sistemin varlığını da kanıtlamaktaydı. Bu olayın belirlenmesi üzerine bu doğrultudaki araştırmalar hız kazandı. Bugün, jeomanyetik alandaki değişmelerin, güneşteki patlamalar ve bazı değişikliklerin yeryüzündeki biyolojik sistemleri olumsuz etkilediğini bilmekteyiz. Jeomanyetik fırtınaya yakalanan bazı güvercinlerin yönlerini şaşırdıkları gözlenmiştir. Bu tür değişimlerin özellikle göçmen kuşların göç yollarını şaşırmasından, balinaların karaya vurmasına kadar bir çok değişime yol açtığı bilinmektedir. MANYERESEPTÖR NASIL ÇALIŞMAKTADIR ? Yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha dik açılarla kesişir konuma gelir. Alanın şiddeti kutuplara yaklaşıldıkça artar. Ekvatorda ise daha zayıftır. Dünyada yaşayan bazı canlıların bu alanın şiddetini ve eğim açısını saptayabilen Manyereseptör adı verilen alıcılara sahip olduğu deneylerle belirlenmiştir. Bu alıcılara sahip canlıların bu sistemi yer küre üzerinde alan bulmakta kullandıkları saptanmıştır. Bu tür alıcılara sahip olan canlılar arasında bazı mikroorganizmalar, kuşlar, balinalar, bazı balıklar bulunmaktadır. Bir tür iç pusula olarak adlandırabileceğimiz bu sistem, güvercinlerde sinir sistemine yuvalanmış küçük manyetik mineral birikimleri ile sağlanmaktadır. Güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasında bulunan bu ferromanyetik tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı birimlerdir. Pusulanın ibresi gibi düşünebileceğimiz bu mineral tanecikleri, yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlerden etkilenmekte ve ilişikte bulundukları sinir hücrelerinde bir implus (uyarı) meydana getirmektedirler. Bu impluslar sinir sistemi aracılığı ile beyine iletilmekte ve güvercin gerekli hareketleri gerçekleştirmektedir. Amerikalı araştırmacılar olan Walcot ve Keeton bu konuda yaptıkları bir deneyde, her tarafı kapalı bir kafes içine koydukları saka kuşunu (Carduelis carduelis) Helmholtz bobini olarak adlandırılan manyetik alan yaratıcı bir sistemin merkezine yerleştirdiler. Bu sistem sayesinde manyetik alanın yoğunluğunu değiştirmeksizin alanın yönünü değiştirmek olanaklıydı. Alanın yönünü sürekli değiştirerek saka kuşunun davranışlarını gözlediler. Saka kuşu manyetik alanın yönü her değiştirildiğinde kendini yeni yöne göre ayarlıyordu. Bütün bu araştırmalar kuşların manyetik alandan yararlandığını ortaya koymaktadır. SİSTEMİN YANILGI NOKTALARI Bu sistem çok mükemmel gibi görünse de bazen yanılmaktadır. Özellikle manyetik alanı algılayamayacak şekilde uzaktan bırakılma, “lokal manyetik anormaller” olarak adlandırabileceğimiz demir yatakları, madenler, jeomanyetik alandaki değişime neden olan olaylar, fırtınalar hatta güneşteki patlamalar bile sistemin aksamasına neden olabilmektedir. Neyse ki, kuşlar sadece bu sistemden yararlanarak yön belirlememektedirler. Aslında kuşlar yön bulmakta güneş ve yıldızların konumlarını da kullanmaktadırlar. Bu nedenle esasen iki tane iç pusuladan bahsetmek belki de daha doğru olacaktır. Yeryüzünün manyetik alanının yön belirlemede kullanılmasını sağlayan bu sistem göçmen kuşların tümünde hatta bütün kuşlarda varmış gibi görünmektedir. Ancak her kuşun bu sistemi kullanma şekli farklıdır. Her iki sistemin (pusulanın) birbiri ile çeliştiği durumlarla da karşılaşılmaktadır. Hangi pusulanın kullanılacağı kuş türüne ve göç yollarına göre değişmektedir. Düzenli olarak yükseklerde uçan kuşlarda yıldız sistemi daha öncelikli kullanıldığı sanılmakla birlikte, çelişkili durumlarda manyetik pusulanın ön planda geçtiği düşünülmektedir. Bu konuda Bozötleğen (Sylvia borin) kuşlarının yavruları ile yapılan bir deneyde, kuşlar aynı yapay yıldız görüntülerinin bulunduğu iki farklı ortamda yetiştirilmişlerdir. Ortamlardan birinde manyetik alan bulunmakta, diğerinde ise bulunmamaktadır. Büyüyen kuşlar daha sonra doğaya salıverilmişlerdir. Manyetik alan bulunan ortamda yetiştirilenler doğru yöne yönelirlerken, manyetik alan bulunmayan ortamda yetiştirilenler yanlış yöne yönelmişlerdir. Deney sonuçları kuşların çelişkiye düştükleri durumlarda manyetik bilginin, yıldızlardan gelen bilginin önüne geçtiğini göstermektedir. . Ancak son yıllarda bu konuda yepyeni teoriler ortaya atılmıştır. Posta güvercinleri ile yapılan deneyler, bu güvercinlerin yukarıda aktardığımız sistemlerin yanı sıra farklı bazı sistemleri daha kullandıklarını ortaya koymaktadır. KOKU TEORİSİ 1947 yılında geliştirilen manyetik alan varsayımı uzun yıllar genel kabul görmüştür. Ancak son dönemde bu konuda yeni bir varsayım daha ortaya atılmıştır. Bu varsayıma göre güvercinler, koku duyguları sayesinde hedeflerine ulaşabilmektedirler. Koku varsayımı ilk kez 1972 yılında F. Papi tarafından ileri sürülmüş ve 1980 yılında Almanya’da Hans Wallraff tarafından hafifçe değiştirilerek son halini almıştır. Bu varsayıma göre her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir kokusu vardır. Yapılan araştırmalar güvercinlerin yön bulmasına yarayan kokuların havada aeresol halinde değil, molekül halinde bulunduklarını ortaya çıkartmıştır. Posta güvercinlerinin bu kokuları tek tek tanıdıkları düşünülmektedir. Bu güvercinlerin yavrularının bile farklı yönden esen rüzgarların, farklı kokular taşıdığını daha uçmaya başlamadan öğrendiği ve yaşadığı bölgenin bir koku haritasını çıkarttığı kabul edilmektedir. Uçmaya başladıktan sonra ise, farklı bölgelerin kokularının bu haritaya ilave edilerek haritanın geliştirildiği varsayılmaktadır. Bu konuda bir çok deney yapılmakta ve varsayım desteklenmeye çalışılmaktadır. Özellikle koku alma duyuları geçici olarak köreltilen güvercinlerin tanımadıkları bir bölgeden geri dönemedikleri gözlenmiştir. Ancak bölgeyi önceden tanıyorlarsa geri gelebilmektedirler. Bugün koku varsayımı genel olarak kabul edilen bir görüş durumundadır. Ancak diğer yön bulma yetileri ile birlikte ve duruma göre kullanıldığı düşünülmektedir. Bu konudaki çalışmalar ve araştırmalar devam etmektedir. Yazan: Yavuz İşçen
sor Güvercin yetiştirenler için bu işin en önemli yanı kuşlarının uçuş performansıdır. Kendi kuşları ile özdeşleşmiş bir çok kuşçu tanıyorum. Kuşları ile birlikte aynı kümeste yattığı için gazetelere haber olanların yanı sıra, bir çift güvercin için ufak çaplı servet ödeyenler hiç de az değil. Kısa sürede bir yaşam biçimine dönüşen bu tutku, zamanla hep daha iyi kuşlara sahip olabilmek uğruna verilen uzun bir uğraş haline geliyor. Peki bu derece değer verdiğiniz güvercininizin uçurduğunuzda yuvasına geri gelemeyeceğini bilseydiniz ne yapardınız? Bu konuda en ufak bir şüpheniz olsaydı kuşunuzu uçurur muydunuz? Sanırım böyle bir şey olsaydı kimse güvercin uçurmaz hatta beslemezdi. Güvercin belki de bir kafes kuşu olarak alınıp satılır, kuş satın alınacağı zaman sadece renksel ve şekilsel bazı özelliklere bakılır, uçuş performansı gibi bir kavram hiç olmazdı. Bu aslında bildiğimiz anlamda güvercin yetiştiriciliğinin de sanırım sonu olurdu. Neyse ki, bütün güvercin yetiştiricileri uçurdukları kuşlarının yuvalarına geri döneceğinden adları gibi emindirler. Bazen çeşitli nedenlerle istisnai bazı durumlar yaşansa bile, bir güvercin uçtuktan sonra mutlaka yuvasına geri dönmektedir. Evcil güvercinlerle ilk tanıştığım ortaokul yıllarımda beni ilk etkileyen özellik, uçurduğum kuşların yuvalarına geri dönmeleri olmuştu. Uzunca bir süre neden kaçıp gitmediklerine ya da kaybolmadıklarına hayret etmiştim. Güvercinlerim gökyüzünde nokta gibi gözüküyor ve sonra da onları gözle göremez oluyordum. Eminim o yükseklikten bütün Ankara’yı ve çevresini çok rahat bir şekilde görebiliyorlardı. Daha sonra alçalıyor ve benim balkonumu bulup yuvalarına geri gelmeyi becerebiliyorlardı. Gerçekten de hayret vericiydi. GÜVERCİNLER YÖNLERİNİ NASIL BULUYORLAR ? Güvercini diğer bir çok canlıdan ayıran en önemli özellik, kanımca yuvasına ve eşine olan bağlılığı ile çok gelişmiş olan yön bulma yeteneğidir. Acaba güvercinler bu özelliklerini neye borçlular? Nasıl olup da şaşmaz bir şekilde yönlerini bulabiliyorlar? Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bir çok bilim insanı bu konuda araştırmalar ve deneyler yapmıştır. İlk önceleri, kuşların yer şekillerini, binaları vb noktaları akıllarında tuttukları ve yönlerini bunlara göre belirledikleri düşünülmekteydi. Yapılan bazı deneyler bu düşüncenin yanlış olduğunu ortaya çıkarttı. Güvercinlerin gözlerine etrafı görmelerini engelleyen lensler takılarak yapılan bir deneyde, kuşlar bir tür kör edildiler. Daha sonra yuvalarından oldukça uzağa götürülüp uçuruldular. Bu durumda bile güvercinlerin bir çoğunun yuvalarına geri geldiği gözlendi. Bunun üzerine daha farklı varsayımlar üzerinde durulmaya başlandı. Aslında kuşların güneş ve yıldızlara bakarak yön belirledikleri görüşü uzun bir zamandır araştırılmaktaydı. Bu konuda yapılan bazı deneyler bu görüşü destekler doğrultudaydı. Özellikle posta güvercinleri ile çeşitli deneyler yürütülüyordu. Bu kuşların uzun yolları kat edip geri gelmeleri üzerinde duran bilim insanları kuşların güneşe göre yön belirlediklerini saptadılar. GÜNEŞE VE YILDIZLARA GÖRE YÖN BULMA Bu konuda ilk kez ortaya görüş süren Alman kuş bilimci (ornitolog) Kramer olmuştur. Gündüzleri göç eden kuşlardan olan bir sığırcık (Sturnus vulgaris) ile yaptığı bir deneyde, sığırcığı etrafını aynalar ile kapattığı bir deney kafesine koymuştur. Aynalar öyle bir konumda yerleştirilmişlerdir ki kuş güneşten başka bir şey görememektedir. Kramer aynaların konumu ile oynayabilmektedir. Böylece aynaların konumunu değiştirerek güneşin durumunu istediği gibi değiştirebiliyordu. Aynaları her oynayışında sığırcığın güneşe göre aynı konumunu koruyabilmek için aynanın oynatıldığı ölçüde sürekli yer değiştirdiğini fark etti. Bunun üzerine aynı deneyi farklı bir biçimde tekrarladı. Bu sefer kuş, kapalı bir ortamda güneşi görmeksizin aynı deneye tabi tutuldu. Bu deney sonrası kuş yön duygusunu tamamen yitirdi. Yaptığı benzer deneyler sonucu Kramer, kuşların güneşin kendi yörüngesi üzerindeki hareketini fark ettiklerini, buna bağlı olarak konumlarını belirleyebildikleri sonucuna vardı. Özellikle gece de göçlerini sürdüren bazı kuş türleri üzerinde yapılan araştırmalar ise, bu kuşların yönlerini yıldızlara bakarak saptayabildiklerini ortaya çıkarttı. Ancak burada kuşlar eski gemiciler gibi kutup yıldızına bakıp ya da herhangi bir yıldıza bakıp yön belirlemiyorlar, gökyüzünün genel konumuna göre yön tayin ediyorlardı. Sarıasma (Oriolus oriolus) kuşları, yapay bir ortamda sonbahar gökyüzü görünümü altında yetiştirilmişlerdir. Bu kuşların sonradan yapılan deneylerde bu yapay gökyüzüne göre yönlerini bulabildikleri saptanmıştır. GÜVERCİNLER DÜNYANIN MANYETİK ALANINI KULLANIYOR Yukarıda anlatılanlara benzer şekilde yapılan bir çok deney, kuşların gökyüzüne bakarak güneş ve yıldızların konumuna göre yön saptayabildiklerini göstermiştir. Ancak gözleri lensle kapatılan güvercinlerin de yönlerini bulabilmiş olması veya gece göç eden kuşların kapalı havalarda yönlerini şaşırmamış olmaları gibi durumlar kuşların farklı bir yön bulma mekanizmasını da kullandıklarını göstermektedir. Peki bu mekanizma ne olabilir? Yapılan araştırmalar, dünyanın manyetik alanının kuşlar tarafından yön bulmak amacı ile kullanıldığını ortaya çıkartmıştır. Kuşlar yer kürenin manyetik alanından yararlanarak yön bulma yetisi geliştirmişlerdir. Kuşların bir çoğu Manyereseptör adı verilen manyetik alan algılayıcı bir sisteme sahiptirler. Bu sistem sayesinde kuşlar göç sırasında ya da uçurulduklarında dünyanın değişen manyetik alanını hissederek yönlerini belirleyebilmektedirler. Deneyler, göçmen kuşların manyetik alandaki %2’lik bir değişimi bile algıladıklarını göstermiştir. Özetle kuşların içinde bir tür pusula bulunmaktadır. Hayvanların yön bulmada dünyanın manyetik alanını kullandıkları görüşü, ilk kez Rus doğa bilimci Middendrof tarafından ortaya atılmıştır. Dünyadaki manyetik alan, yer kürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli olan demirden kaynaklanmaktadır. Bu manyetik alan, yer kürenin içinden, okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval biçimli akış çizgileri şeklindedir. Bu aynı bir mıknatısın kutupları arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere benzemektedir. Gözle görünmeyen ancak varlığı deneylerle saptanabilen bu manyetik alandan esinlenerek, yön bulmaya yarayan pusula dediğimiz aletler icat edilmiştir. Pusulanın ibresi hep bu manyetik alan çizgilerine paralel konumda durur ve dolayısıyla bize hep kutupları işaret eder. Bizler ancak bir pusula yardımı ile bu doğrultuları saptayabilirken acaba kuşlar bunu nasıl becermektedirler ? Kuşların iç pusulası nasıl çalışmaktadır.? KUŞLARIN İÇ PUSULASI Kuşların Manyereseptör (manyetik alan algılayıcı) bir sisteme sahip olduğunun düşünülmesi üzerine, bu konuda araştırmalar yoğunlaştı. Bu varsayımı doğrulamak için iki Amerikalı araştırmacı olan Walcot ve Keeton çeşitli deneyler yaptılar. Uzaklardan uçurulduklarında yönlerini kolaylıkla bulabilen bir dizi güvercin üzerinde yürütülen bu deneylerde, ilk olarak güvercinlerin üzerine küçük bir mıknatıs bağlandı. Bu şartlarda uzaktan bırakılan güvercinlerin yönlerini tamamen şaşırdıkları gözlendi. Kuşlara bağlanan mıknatısın kuşların iç pusulası üzerinde saptırıcı etki yaptığının saptanması, aynı zamanda böyle bir sistemin varlığını da kanıtlamaktaydı. Bu olayın belirlenmesi üzerine bu doğrultudaki araştırmalar hız kazandı. Bugün, jeomanyetik alandaki değişmelerin, güneşteki patlamalar ve bazı değişikliklerin yeryüzündeki biyolojik sistemleri olumsuz etkilediğini bilmekteyiz. Jeomanyetik fırtınaya yakalanan bazı güvercinlerin yönlerini şaşırdıkları gözlenmiştir. Bu tür değişimlerin özellikle göçmen kuşların göç yollarını şaşırmasından, balinaların karaya vurmasına kadar bir çok değişime yol açtığı bilinmektedir. MANYERESEPTÖR NASIL ÇALIŞMAKTADIR ? Yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha dik açılarla kesişir konuma gelir. Alanın şiddeti kutuplara yaklaşıldıkça artar. Ekvatorda ise daha zayıftır. Dünyada yaşayan bazı canlıların bu alanın şiddetini ve eğim açısını saptayabilen Manyereseptör adı verilen alıcılara sahip olduğu deneylerle belirlenmiştir. Bu alıcılara sahip canlıların bu sistemi yer küre üzerinde alan bulmakta kullandıkları saptanmıştır. Bu tür alıcılara sahip olan canlılar arasında bazı mikroorganizmalar, kuşlar, balinalar, bazı balıklar bulunmaktadır. Bir tür iç pusula olarak adlandırabileceğimiz bu sistem, güvercinlerde sinir sistemine yuvalanmış küçük manyetik mineral birikimleri ile sağlanmaktadır. Güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasında bulunan bu ferromanyetik tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı birimlerdir. Pusulanın ibresi gibi düşünebileceğimiz bu mineral tanecikleri, yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlerden etkilenmekte ve ilişikte bulundukları sinir hücrelerinde bir implus (uyarı) meydana getirmektedirler. Bu impluslar sinir sistemi aracılığı ile beyine iletilmekte ve güvercin gerekli hareketleri gerçekleştirmektedir. Amerikalı araştırmacılar olan Walcot ve Keeton bu konuda yaptıkları bir deneyde, her tarafı kapalı bir kafes içine koydukları saka kuşunu (Carduelis carduelis) Helmholtz bobini olarak adlandırılan manyetik alan yaratıcı bir sistemin merkezine yerleştirdiler. Bu sistem sayesinde manyetik alanın yoğunluğunu değiştirmeksizin alanın yönünü değiştirmek olanaklıydı. Alanın yönünü sürekli değiştirerek saka kuşunun davranışlarını gözlediler. Saka kuşu manyetik alanın yönü her değiştirildiğinde kendini yeni yöne göre ayarlıyordu. Bütün bu araştırmalar kuşların manyetik alandan yararlandığını ortaya koymaktadır. SİSTEMİN YANILGI NOKTALARI Bu sistem çok mükemmel gibi görünse de bazen yanılmaktadır. Özellikle manyetik alanı algılayamayacak şekilde uzaktan bırakılma, “lokal manyetik anormaller” olarak adlandırabileceğimiz demir yatakları, madenler, jeomanyetik alandaki değişime neden olan olaylar, fırtınalar hatta güneşteki patlamalar bile sistemin aksamasına neden olabilmektedir. Neyse ki, kuşlar sadece bu sistemden yararlanarak yön belirlememektedirler. Aslında kuşlar yön bulmakta güneş ve yıldızların konumlarını da kullanmaktadırlar. Bu nedenle esasen iki tane iç pusuladan bahsetmek belki de daha doğru olacaktır. Yeryüzünün manyetik alanının yön belirlemede kullanılmasını sağlayan bu sistem göçmen kuşların tümünde hatta bütün kuşlarda varmış gibi görünmektedir. Ancak her kuşun bu sistemi kullanma şekli farklıdır. Her iki sistemin (pusulanın) birbiri ile çeliştiği durumlarla da karşılaşılmaktadır. Hangi pusulanın kullanılacağı kuş türüne ve göç yollarına göre değişmektedir. Düzenli olarak yükseklerde uçan kuşlarda yıldız sistemi daha öncelikli kullanıldığı sanılmakla birlikte, çelişkili durumlarda manyetik pusulanın ön planda geçtiği düşünülmektedir. Bu konuda Bozötleğen (Sylvia borin) kuşlarının yavruları ile yapılan bir deneyde, kuşlar aynı yapay yıldız görüntülerinin bulunduğu iki farklı ortamda yetiştirilmişlerdir. Ortamlardan birinde manyetik alan bulunmakta, diğerinde ise bulunmamaktadır. Büyüyen kuşlar daha sonra doğaya salıverilmişlerdir. Manyetik alan bulunan ortamda yetiştirilenler doğru yöne yönelirlerken, manyetik alan bulunmayan ortamda yetiştirilenler yanlış yöne yönelmişlerdir. Deney sonuçları kuşların çelişkiye düştükleri durumlarda manyetik bilginin, yıldızlardan gelen bilginin önüne geçtiğini göstermektedir. . Ancak son yıllarda bu konuda yepyeni teoriler ortaya atılmıştır. Posta güvercinleri ile yapılan deneyler, bu güvercinlerin yukarıda aktardığımız sistemlerin yanı sıra farklı bazı sistemleri daha kullandıklarını ortaya koymaktadır. KOKU TEORİSİ 1947 yılında geliştirilen manyetik alan varsayımı uzun yıllar genel kabul görmüştür. Ancak son dönemde bu konuda yeni bir varsayım daha ortaya atılmıştır. Bu varsayıma göre güvercinler, koku duyguları sayesinde hedeflerine ulaşabilmektedirler. Koku varsayımı ilk kez 1972 yılında F. Papi tarafından ileri sürülmüş ve 1980 yılında Almanya’da Hans Wallraff tarafından hafifçe değiştirilerek son halini almıştır. Bu varsayıma göre her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir kokusu vardır. Yapılan araştırmalar güvercinlerin yön bulmasına yarayan kokuların havada aeresol halinde değil, molekül halinde bulunduklarını ortaya çıkartmıştır. Posta güvercinlerinin bu kokuları tek tek tanıdıkları düşünülmektedir. Bu güvercinlerin yavrularının bile farklı yönden esen rüzgarların, farklı kokular taşıdığını daha uçmaya başlamadan öğrendiği ve yaşadığı bölgenin bir koku haritasını çıkarttığı kabul edilmektedir. Uçmaya başladıktan sonra ise, farklı bölgelerin kokularının bu haritaya ilave edilerek haritanın geliştirildiği varsayılmaktadır. Bu konuda bir çok deney yapılmakta ve varsayım desteklenmeye çalışılmaktadır. Özellikle koku alma duyuları geçici olarak köreltilen güvercinlerin tanımadıkları bir bölgeden geri dönemedikleri gözlenmiştir. Ancak bölgeyi önceden tanıyorlarsa geri gelebilmektedirler. Bugün koku varsayımı genel olarak kabul edilen bir görüş durumundadır. Ancak diğer yön bulma yetileri ile birlikte ve duruma göre kullanıldığı düşünülmektedir. Bu konudaki çalışmalar ve araştırmalar devam etmektedir. Yazan: Yavuz İşçen
Ülkemizde çiçi,çiçe diye bilinen bu ırkmızın dünyada tanındığı ad Urfali, Urfali mövchen olarak tanınmaktadır.Yurdumuz’da genel olarak verilen ad urfalidir ve Şanlıurfa ilimizde uzun yıllardan beri yetiştirilmektedir. Şanlıurfa yöresine ait bir güvercin ırkımızdır. Filo uçucusu ve form amaçlı beslenmektedir.Ayrıca angut ırkı gibi taka kuşu olarak’da beslenebilmektedir.Bulundukları yere çabuk alıştıklarından dolayı genelde sadık ve sağlam olurlar üretilmesi ve beslenmesi çok kolaydır.Renk olarak sarı,kırmızı,beyaz,siyah ve göv (gök) renkleri mevcuttur.Son yıllarda alacalı renkleri ve cilli olanlarıda görülebilmektedir. FİZİKİ ÖZELLİKLERİ VE STANDARTLARI 1-Gögüs kapesinde parçalanmış şekilde gül deseni bulunmaktadır ve çok geniş şekilde yer almaktadır gögüsten alt karına kadar ineni ve sırtına dogru uzananı makbul sayılmaktadır. FEHMİ ATEŞ
Hatay,Nizip,Kahramanmaraş,Osmaniye,İskenderun,Kilis ve gazi Antep gibi illerimizde yaygın olarak beslenmektedir.
2-Çiçelerin hepsinde ön tepe bulunmaktadır.Tepesiz olanları olsada tepeliler makbul sayılmakdadır.( NOT:Ön Tepe basık olmamalıdır. )
3-Genelde ufak olarak yaygın olsada genel olarak iri yapılı olanları kabul edilmekdetir. Ufak kafa yapısına sahiptirler.
4-Göz renkleri ve gaga yapıları olarak; Gaga yapısı olarak küçük gaga yapısına sahiptir.
Siyahların göz etrafı gaga ve burnu beyazdır.
Beyazın ise gözü siyah gagası burnu ve göz etrafı beyazdır.
Sarı ve kırmızınınki gözü sarı göz etrafı gagası burnu beyazdır.
Göv ( gök ) olanların ise göz rengi siyah göz etrafı gagası burnu beyazdır.
5-Gerdan olarak küçük bir gerdana sahiptir.
6- Kuyrukları genel olarak 12 veya 14 telek ( fek ) arasında degişmektedir.
7-Ayakları paçasız,tozluksuz ve kırmızı olmalıdır.
8-250 veya 300 gram ağırlığında olmalıdırlar.
9-Çiçelerde dönme,takla,oyun,dalıcılık gibi özellikler bulunmamaktadır.
ŞANLIURFA
Mail: atesfehmi@hotmail.com
Yabani güvercinler eski devirlerde gübre ve eti için beslenmişlerdir. Güvercin gübresinin bitkiler için çok yararlı olduğunu gören çiftçiler bu gübreyi düzenli olarak elde edebilmek için çeşitli yollar aramışlardır. Anadolu’da güvercin yetiştiriciliğinin tarihinin M.Ö. 3000 yıllarında başladığı biliniyor. Gübre gereksinimi için yabani güvercin bakıcılığında, gübrenin düzenli toplanabilmesi ve birikmesini sağlayabilmek için bazı yapılara gereksinim duyulmuştur. Bu yapılar Kapadokya’da “güvercinlik” ve Diyarbakır’da “boranhane” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Popularity: 100% [?]
Etiketler: aziz yıldırım, barış, barış güvercinleri, Barışın Sembolu, cinperi, güvercin ve barış, hakan ural, süs güvercinleri
Kategori Genel
Bölgelere göre değişmekle beraber, kışı ayrı geçiren eşler genellikle şubat ayı içerisinde eşe atılırlar. İlk kez eş olacak güvercinlerin, eşe atılma tarihinden 1-2 hafta önce birbirlerine tanıtılmaları, yani yeterli büyüklükte boş bir bölmeye kapatılmaları, eşe atma tarihinde bu kuşların eş olmalarını kolaylaştırmaktadır. Eşe atma tarihinden çok önce eş olacak kuşların belirlenmesi, eşsiz olanlara eş bulunması tamamlanmalıdır. Mümkünse tüm kuşlar aynı zamanda eşe atılmalıdırlar. Böylece, eşe atma tarihinden 8-12 gün sonra tüm çiftler yumurtlarlar. Yavru alınmayacak çiftlerin altına yumurta sürülmesi gerektiğinde, tüm kuşlar neredeyse aynı zamanda yumurtladıklarından hiç sorun yaratmaz. Yine yavrular yumurtlamadan 17 gün sonra toplu olarak çıkarlar. Anaçların yavru dönemine göre beslenmeleri sorunu da böylece çözülür.
oğun olarak Çukurova bölgesinde yetiştirilen Adana ırkı orijin olarak Arap yarımadasının kuşudur. Diğer ırklarda olduğu gibi başka yörelerdede zamanla yetiştirilmeye başlanmış ve o yörelerinde yetiştiricilik özellikleri ile yeni türler ortaya çıkmıştır. Daha doğru bir anlatımla yeni özellikler bu türe adapte olmuştur. Bilindiği üzere çeşitli renklerde ve boylarda olan bu cins, bazı yöresel özellikleri dışında aynı karakteri taşımaktadır. Yüksek uçup, hızlı kanat çırpıp, 2 yada 3lü havalanma ve hızlı iniş karakteristik özellikleridir. Genel Bilgi: Ayrıntılı Bilgi: Düz iniş ve makaslı iniş adı altında Adana ırkı kuşlar hünerlerini sergilerler. Düz iniş Adana çevresinde gözlemlenir. Makaslı iniş ise Mersin’in özelliğidir. Bahar ve yaz döneminde yavru alınır.
Yetiştiriciler tarafından aranan özellilerinin başında yüksek uçuş ve hızlı iniş gelmektedir. Ortalama olarak 10 ila 15 dakika havada kalma süresi, 150-200 metre yükselme ve 110-130 km/h iniş hızı iyi bir ırkta gözlenebilir.
Yine ek bir bilgi olarak yaşam süresi 11-13 yıl ve performanslı uçus süresi 8-9 yıldır.
2-3- aylıktan itibaren terbiye edilmeye başlanır ve 7 aylıktan sonra çiftleştirilir. Uçum yapmak için çoğunlukla erkek kuş idealdir. Ancak dişilerde erkekler kadar başarılı olabilir. Performanslı ve yüksek kalitede uçuş için uçuş ömrü içinde 1 veya 2 defa yaru besletilir. Daha fazlası iyi uçumu etkiler. Dolap denilen iki kuşun sığabileceği yuvalarda beslenir ve geceleri dolaplar kapalı tutulur.
Töme (kısa gaga) ve tartaç (uzun gaga) olmak üzere iki tipte Adana cinsi vardır. Tartaç daha çok Adana ve Ceyhan yöresi yetiştiricileri tarafından tercih edilir. Töme ise Tarsus’da yoğun olarak gözlenir. Mersin ve civarinda ise iki tipde yoğun olarak bulunur. Bu cinsin yumurta ve tagrit dönemi olmak üzere iki ayrı uçum dönemi vardır. Tagrit dönemi erkek kuşun dişi kuşa ilgisinin en yoğun olduğu dönemdir ve bu dönemde uçumlar bu irkin tanımlanan tüm özelliklerini sergiledigi şekilde gerçekleşir.
Düz inişde kuş çağırıldığı zaman kuş bulunduğu yerden yuvasına doğru pike yapmaya başlar ve donuk bir biçimde yuvaya iner. Makaslı inişte ise önden gelen kuş donuk iner takipci yada takipcileri mutlak suretle yere doğru kanat çırparak inerler. Bazı durumlarda öncü kuşda makas yapabilir. Makaslı inişten dolayı bu tür kuşlar diğerlerine nazaran daha hızlı iniş yaparlar.
Bu yavrular güvenilir bir yada iki kuş tarafından terbiye edilir.
Terbiye işlemi öncelikle kanat hamlıklarının alınması, nefeslendirme, ikili yada üçlü uçurma alıştırma, yükseltme ve hızlı iniş şeklinde gerçekleştirilir.
Bu işlemden sonra kuş öncü ve arkçı olarak uçum özelliğine göre ayrılır ve seyretmeye doyulmayacak uçuş hatına başlar.
Reşit Serhat Aşkın
Mersin
Dalıcı güvercin denilince hiçbir ırkın Adana ile boy ölçüşebileceğini düşünemiyorum. Bulutların içinden atlayıp, salmaya kadar durmadan çırpınan bir postayı izlemenin zevkini başka bir ırktan almak imkansızdır. Adana’da bu kuşlar 3’lü bazen de 2’li uçurulur ve uçan her bir gruba posta adı verilir. Postalar postadaki en iyi kuşa göre isim alırlar. Örneğin; Sakar Postası veya mavili Şami Postası gibi… Postada bulunan kuşlardan en az biri kesinlikle öncü olmalıdır. Yani, salmadan parlak (pırıltı) çekildiğinde (genelde beyaz renkli bir kuş, kuyruk ve bel bölgesi civarından tutulup sallanır. Yüksekteki kuşlar bunu atlama sinyali olarak içgüdüsel algılar ve dalışa geçer) ilkin öncüler cevap verir. Diğerlerine ise takipçi denir ve bunlar öncüyü takip ederler. Öncü takım komutanı gibidir. Diğer kuşlardan üstün tutulurlar. Sadece takipçilerden kurulu bir posta aşağıya alınamaz. Özellikle taritlik döneminde (erkek kuşların dişileri kovaladığı, yumurtlatmadan önceki dönem) bu kuşların parlak hassasiyetleri en yüksek seviyesinde olur. Bazen, tarit (arkacı) bir takipçi bile öncülük yapabilir. Mükemmel posta demek bulutların içine kadar birbirinden ayrılmadan, kısa sürede, salmanın etrafından çok fazla ayrılmadan (düşmeden) yükselmiş üç kuşun, sadece kuru ( diğer kuşları açmadan) parlak ile anında hiç caymadan ve dönmeden ( döneklerdeki gibi bir iniş, hem sahibi hem kuş için prestijin zedelenmesi anlamına gelir) aşağıya kadar dalmasıdır. Ek olarak kuşlar dalma esnasında çırpınırlarsa (daha önce inmek için yarışırlar) seyre doyum olmaz. Bazı kuşçular çırpınan, bazıları ise oklava gibi oynamayan kuşları severler. Ama genelde, çırpınan kuşlar daha makbuldür. Cayan, yavaş inen, yavan inen, dönen kuşlara iyi gözle bakılmaz. Bunlar genelde yadırgaya (yabancı kuş tutarken kullanılan seviye olarak ikinci sınıf kuşlardır) uçurulur. Amaç, seyir değildir. Genelde tek amacı başkasının kuşlarını tutmak olan kötü niyetli insanlar tarafından beslenir. Adana güvercinlerinde renk değil performans önemlidir. Renkleri genelde siyah, beyaz, mavi, kırmızı, bu renklerin kombinasyonları ve tonlarıdır. Her rengin özel bir adı vardır. Mesela; Tüm kuşların isimlerini açıklamak şu aşamada gereksiz.Fakat tüm kuşlar bunlardan başka, başıbeyaz, bozuk, katrani, muskalı, gerdanlı, küpeli gibi sıfatlar alabilirler. Mesela; başı beyaz küpeli sakar, bozuk katrani zırhlı, muskalı mavili şami, aynalı şami, şami safi gibi… Bu kuşlar ebat olarak diğer kuşlardan daha iridir. Başları iri çekiç şeklinde, boyunları kalın ve uzundur. Kanatlar uzun ve geniştir. Burunları kısa ve genelde küttür. Oldukça heybetli bir ifadeleri vardır. Tüy dökme mevsiminde, özellikle kanat baş zirfeleri (en büyük tüy) gelmeden uçamazlar.Bu mevsimden sonra tekrar eski performanslarına getirebilmek için çok idman yaptırılması gerekir. Adana kuşları salmanın etrafında küçük daireler çizerek yükselirler. Merdiven çıkar gibi, birbirlerinden ayrılmadan dönek atmaları istenir. Parlak çekme zamanı, kuşların yüzlerini salmaya döndükleri anda olmalıdır ki kuş hemen cevap verebilsin. Fakat, ender olarak kuşun arkası dönükken çekilen parlağı görüp dalabilen kuşlarda vardır ki bunları bulup yetiştirmek gerçekten zordur. Postalar 15-30 dakika arası istenilen yüksekliği bulmalıdırlar. Bu yükseklik yetiştirici tarafından tecrübeyle belirlenir. Ama genelde kayıplara sokulduğunda parlak hassasiyeti azalır, cayma meydana gelebilir. Herkes kuşunu çok yükseğe yollayabilir ama bir parlakta aşağıya alabilen kuşçu sayısı çok azdır. Adana güvercinlerini beslemek uzun bir tecrübe gerektirir.Diğer kuşlardan daha zor sökülürler (yavru iken), uçurulmaları özen ve itina ister, sallapati uçurulduklarında zevk vermezler. Mutlaka işi iyi bilen bir ustanın yanında belirli bir süre gözlem yapılmalıdır. Aksi takdirde bu kuşları diğerlerinden ayıran özellikleri görmek mümkün olmaz. Çağımızın en büyük problemi; melezleme yani kanın bozulması sebebiyle arı kan güvercinleri bulmak oldukça zordur. Bilinçsiz yetiştiricilerin cahilce çiftleştirmelerinden dolayı artık Adana‘ya has uçma ve dalma özellikleri yok olmaya başlamıştır. Bu kuşlar her çiftin kendine ait ayrı bir gözü olduğu 6-8 gözlü dolap denilen kümeslerde beslenir. Çok evcil olan bu kuşları dolaplamak kolaydır. Çoğu zaman dolabının kapısını açar açmaz kendiliğinden girerler. Özellikle postalar art arda uçurulduğu için kuşların yerlerine kendiliklerinden girmesi oldukça önemlidir. Çünkü bir posta indirilmeden diğeri genelde bırakılmaz. Sabah erken vakitte veya akşam serinlikte uçurulan kuşlardan daha fazla randıman alınır. Ama uzun süre uçmamış veya daha yeni yeni postalara katılan acemi kuşlar çalıştırmak amacıyla günün her saatinde uçurulabilir. Rüzgarlı ve puslu havalarda bu kuşları uçurmak çok risklidir. Çünkü kuş parlağı göremeyecek kadar uzaklaşır veya görmezse genelde tutulur. Bu yüzden kuşlar havada iken devamlı gözle izlenmelidirler. Mükemmel parlak hassasiyetleri nedeniyle bazen yabancı salmalara bile akarlar. Bir indiklerinde de genelde yakalanırlar. Bu yüzden parlak elde uçurulmalarını tavsiye ederim. Özellikle yavru kuşlar en küçük bir pırıltıya, parlağa atlayarak kolayca tutulurlar. Ama bu aşama atlatıldıktan sonra ve bir yumurta gördükten sonra damı daha iyi tanırlar ve yakalanmaları zorlaşır. Performans kuşu olan Adana güvercinlerine genelde yavru besletilmez. Çünkü yavru beslemek kuşun performansını azaltır ve çabucak yaşlandırır. Bu yüzden dönek, kelebek veya çandırlara yavru (cülük) besletilir. Ayrıca yumurtadaki kuşların parlak hassasiyeti çok azaldığından dolayı (salmaya gelme hırsları azalır) çıkan yumurtaları başka kuşların altına sürülür. Böylece kuşların en iyi performansı verdiği taritlik dönemi (yumurtlatmadan önceki dönem) öne alınmış olur. Özellikle postalar öncü kuşun tarit olduğu dönemlerde en iyi randımanı verirler. Bu yüzden öncülere genelde hiç yavru besletilmez. Toplu olarak da uçurulabilen bu kuşlar bazen dönek veya kelebeklerle birlikte de uçurulabilir. Her zaman ilk dalanlar mutlaka bunlar olacaktır. Böylece döneklerin dalmasında ateşleyici faktör olabilirler. Fakat şunu belirtmeliyim ki zamanla kuş Adana’ya has uçma özellikleri yitirecektir. Tavsiyem; bu kuşları yanlarına başka ırk katmadan 3’lü gruplar halinde uçurun ve parlakla sinyal verdiğinizde öncü kuşun atlamasını ardından takipçilerin çırpınmasını seyredin. Bunu bir yaşadığınızda, bırakmanız mümkün olmayabilir. Saygılarımla… Umut Pepedil – ADANA
• Sakar; Her tarafı siyah kanat ucu beyaz
• Zırklı veya Zırhlı; kanatlar siyah, lacivert ve mavi kombinasyonu, göğüs açık mavi
• Şami; Açık mavi kanat üzeri iki siyah çizgili
• Maverdi; beyaz ve kırmızı(kahve) tonları olup kırmızının şekli ve tonuna göre, çubuklu veya şarabi maverdi gibi isimler alabilir.
Yukarıda sayılan özelliklerde olmayan kuşlar genelde çandır denilen başka türlerle melezlenmiş kuşlardır ki bunlarda parlak hassasiyeti ve kendilerine has uçma özellikleri aranmaz. Havada kanat vurmadan süzülen (fiske atmak veya tonga yapmak), döneklere, kelebeklere ve oynarlara has hareketler yapan güvercinlere iyi gözle bakılmaz. Gerçek postayla uçurulmazlar. Çünkü kuşun kendine münhasır uçuşu bozulabilir.
Her posta (3lü kuş grubu) genelde aynı kuşlarla uçurulur. Bu kuşlar uçma stillerine göre uygun ekürilerle uçurulur. Öğür denilen bu eküriler uçarken kayiten ayrılmazlar. Öğür yapma aşamasında yetiştiricinin tercihi çok önemlidir. Yanlış kuşlarla uçurulan kuşların performansının ne denli azalacağını gören biri olarak tecrübenin önemini tekrar vurgulamak isterim.
Orta irilikte ancak oldukca uzun sayılabilecek bir güvercin ırkıdır. 14 adet olan kuyruk telek tüyleri de genellikle normalden uzun ve geniş sayılabilir. Bir çoğunda kuyruk hafifce, kelebeklerde olduğu kadar olmasada, çatı şeklinde iki yana eğimlidir. Kanatlarını kuyruğun üzerinde taşıyan bu ırkta kanatlar uca doğru biraz sivrice ve kanat açıklığı diğer bir çok ırka nazaran biraz daha geniştir (iki kanat ucu arası mesafe), Aynı zamanda uzunca bir gagaya sahiptirler. Kısa sayılabılecek ayaklara sahip olan bu kuşların duruşu neredeyse yere pareleldir. Türkiye’de yetiştirilen döneklerde paça ve tepe görülmez. Son yıllarda sıkca görülmeye başlayan paçalı yada tozluklu olanları, Makedonya (Yugoslavya) döneği ile melezdir. Alaca ve düz her renkte görülen bu güvercinlerde en yaygın renkler beyaz kafalı, kanat uçları beyaz ve beyaz kafalı, kanat uçları ve kuyruk beyazdır. Diğer tarafları genellikle siyah, ondan sonra görülme sıklığına bağlı olarak sırasıyla mavi (siyah şeritli) yada çakmaklıdır. En az rastlananları kırmızı (ressesif) alacalardır. Beyaz kafalı ve uzun kanat telekleri beyaz olanlarına İzmir yöresinde Baska, ayrıca kuyruğu da beyaz olanalarına Galaça adı verilmektedir. Renklerine görede şöyle adlandırılmaktadırlar; kara galaça, kara baska, mavi galaça vb. Ressesif kırmızıları, ister düz renkte olsunlar isterse alaca, çakal olarak adlandırılmaktadırlar. Göz renkleri genellikle siyah olmakla beraber, yabani göz rengi hariç, diğer göz renklerinede rastlanır. TÜRKİYEDE YETİŞTİRİLDİKLERİ YÖRE UÇUŞ YAZAN: Dr. TÜRKER SAVAŞ
Eşeysel olgunluk (kızgınlık), beslenmeye bağlı olmakla beraber diğer ırklara göre biraz daha geçtir. Aynı zamanda trichomonad ve paramixovirus gibi hastalıklara karşı daha duyarlıdırlar. Yavrulara bakma özellikleri posta ve dewlaplara nazaran kötüdür. Genellikle bir yuvadaki yavrular arasında belirgin bir gelişme farklılığı görülür.
Ana yetiştirilme bölgesi Türkiye’nin batısıdır. Buralardada çok yaygın olmamakla birlikte bazı kentlerde neredeyse yalnızca dönek yetiştirilmektedir. En fazla yetiştiricisi büyük kentlerden İzmir’dedir. İzmir’den sonra Bursa’yı ve Denizli’yi sayabiliriz. Özellikle İzmir ve Bursa’da başka ırklarda yaygın olarak yetiştirilmesine rağmen Denizli’de neredeyse yalnızca dönek yetiştirilmektedir. İzmir ve Bursa’da en çok göçmenlerce yetiştirilmektedirler. Bu illerin dışında Ege kıyısında bazı ilçelerde, örneğin Bergama, Ayvalık ve Trakya’da da Malkara ve Keşan ilçelerinde hemen hemen yalnızca bu ırka rastlanmaktadır. İstanbul’da da hemen her ırkın olduğu gibi çok az sayıda da olsa yetiştiricisi mevcuttur.
Salındıklarında çok çabuk yükseklik kazanan bu kuşlara yerden kuş gösterildiğinde (pırıltı) kanatlarını toplayarak dalarlar ve bu dalış süresince bir yada bir kaç kez kanat kuyruk ekseninde pervane şeklinde dönerler. Bu ırkta islah hedefi, yüksek hızda uzun mesafe dönüştür. Dönüş esnasında kanatların duruşu kuştan kuşa farklılık gösterir. Bazıları kanatlarını neredeyse vücutlarına yapıştırarak dönerken, büyük bir kısmı dönüş esnasında kanatlarını çeyrek açık tutarlar. Diğer bir kısmı ise kanatlarını oldukça fazla açarak dönerler. Yandan bakıldığında kuşun her dönüşte kendisini çevirttirdiği ve rollerlardan (makaracılardan) farklı olarak, dönüşler arası geçiş, çok hızlı dönüşlerde dahi açıkca belli olur. En iyi dönüş 45 derecelik açıyla daldığında görülebilir. Bu açıdan sapma dalış ve dönüş kalitesini olumsuz olarak etkiler.
UÇURMAYA ALIŞTIRMA
Kümesde ürkek görünen bu kuşların aslında kontrolleri çok kolaydır. Kümes önünde eğer bir kaç kuş varsa yerden kolay kolay kalkmaz. Hatta isterseniz bir gurup döneği bir sopayla sürerek tanımadıkları yerlere dahi ***ürebilirsiniz. Dışarıdan bir müdehale olmadığı sürece, yani onları aşırı derecede ürkütecek bir şey olmadığı sürece uçmazlar. Ancak bu özelliklerinden dolayı kötü uçucu oldukları sonucu çıkarılmasın. Dönek yavruları diğer bir çok ırka nazaran daha çabuk uçmaya alıştırılabilirler. Hiç uçmamış bir yavru kolayca uçan kuşların ardından yükselebilir. İste bu özellikleri nedeniyle genç kuşlar ilk uçurulduklarında çok dikkat edilmesi gereken bir nokta var. İlk uçuslarında dahi diğer kusları takip edip fazlaca yükselebilirler ancak çoğunlukla aşagıdan kuş gösterildiğinde diğer alışkın kuşlar gibi hızla aşağıya inememektedirler. Henüz çevreyi de yeterince tanımadıkları için çok yüksekten fazla açılmakta ve kaybolmaktadırlar. Hele hele çevrede başka kuşlar uçuyorsa ve hatta yabani güvercin ve kumrular dahi yavrunun şaşırmasına neden olabilirler. Bu durumda yavru kuşun yanında daha önce uçan kusların ürkütülerek yere inmeleri önlenmeli ve mümkünse daha fazla kuş kaldırılmalıdır. Buradanda anlaşılacağı gibi yavruların ilk uçuşlarında çok yükselmeleri ve açılmaları engellenmeleridir. Bu amaçla fazla uzun süre uçmayan ve çok yükselmeyen başka ırktan kuşlar kullanılabilir. Ancak bu yöntem dahi, daha öncede belirttiğim gibi eğer çevrede kuşların konsantrasyonunu bozacak başka kuşlar varsa, risklidir. Yavru yitirmemenin diğer bir yolu erken uçurmamaktır. Eğer ilk olarak 8-10 haftalik yaşta uçurulurlarsa, yön bulma yetenekleri gelişmiş olacağından ve yerdende olsa çevreyi daha iyi tanımış olacaklarindan kaybolmaları zordur. Bazı ırklarda ilk uçurmanın geç yaşda yapılması uçuş kalitesini ve diğer yetenekleri (takla gibi) olumsuz yönde etkilemektedir. Hatta bu ırklarda 8-10 haftalık yavruların 5-6 haftalıklara nazaran yalnızca havaya kalkmalarını sağlamak bile güçleşir. Dönekler, formda tutuldukları sürece ilk uçurma çok daha geç yaşda yapılsa dahi sorun yaratmaz. Ergenleşmiş, yani 20-22 haftalık hayvanların dahi uçurulmaları çok kolaydır. Ayrıca geç yaşda uçurma dalış ve dönüş kalitesini de olumsuz olarak etkilemez. Ancak bu dönemde beslenmelerine dikkat edilerek yağlanmaları önlenmelidir. Tüm uçucu kuşlarda olduğu gibi bu ırktada yemin sınırlı tutulması gereklidir. Yağlanma iyi uçan ve dönen kuşlarda dahi dalış ve dönüş kalitesini olumsuz yönde etkiler. Önerim kuşlar aç olduklarında bir öğünde yiyebilecekleri yem miktarinin sabah 1/3′ünü ve akşam 2/3′ünü olmak üzere iki öğünde verilmesidir. Uçan kuşlara ağırlıklı olarak buğday verilebilir. Buğdayla birlikte çok az miktarda kaliteli damızlık yemide verilmelidir. Kuşun kümese bağlanması yani çevreyi tanıma turları bittikten sonra dalış ve dönüş alıştırmasına geçilebilir. Bu amaçla alıştırılacak kuş tecrübeli bir kuşla uçurulmalıdır. Kuşlar yeterli yüksekliğe ulaştıklarında ve ikisininde posizyonlarının inecekleri yere aşağı yukarı 45 derece olduğunda (rüzgar altında), önce her hangi bir işaretle (ıslık, düdük, mendil sallama, el sallama vb.) dikkatlerinin yere çekilmesi gerekir. Bu işaret bir süre sonra kuş için “dalışa hazır ol” anlamı kazanır. Akabinde derhal kuş güsterilerek tecrübeli olan kuşun dalışa geçmesi sağlanmalıdır. Çok geçmeden tecrübesiz olan da onu takip edecektir. Eğer aynı anda ikiden fazla kus uçurulursa, her ne kadar toplu uçan kuslar olmalarına rağmen hepsinin aynı anda pozisyon almalarının sağlanması güçleşir. Ama havada nerede olurlarsa olsunlar aşağıdaki kuşa (pırıltı) reaksiyon göstereceklerinden istenen dalış ve dönüş sonucu alınamaz. Bazı yetiştiriciler bir kerede bir kuş uçurmaktadırlar. Bu yöntemin avantajı kuşun kontrolünün çok kolay olmasıdır. Ancak dezavantajıda yalnız başına uçan kuşun yeterli yüksekliğe çıkamamasıdır.
Alıştırmada pozisyon aldıktan sonra inecekleri yere yani kuş gösterilecek yere mutlaka bakmaları sağlanmalıdır. Zira dalış ve dönüş kalitesi bu durumdan önemli derecede etkilenmektedir. Dönekler uçarken onları iyi izleyebilecek ve onlarında bizi iyi görebilecekleri bir yerde durulmalıdır. Kuşlar uçarken onların bizi göremiyecekleri bir yerde durmamız, daha sonra ortaya çıkıp pozisyon almalarını beklemek boşunadır. Zira pozisyon al işareti kendimiz oluruz ve kuşlar bizi görür görmez dalış için beklemeye ve hatta dalışa geçerler. Bu nedenle daima görünecek bir yerde bulunulmalı ve “dalış için hazır ol” işareti verilmelidir.
BURSA IRKINA NEDEN OYNAR DENİR? Bu sebebler sırasıyla: OYNARIN BESLENDİĞİ İLLER HANGİLERİDİR: KAFA YAPISI: A)YILANBAŞ : B) PELİTBAŞ: C)KESTANEBAŞ : Not: Dik alınlarla karıştırmamanız için not düşüyorum alınlı oynarlar bursa oynarı değildir. *Yukarıda belirtilen üç kafa sekli de bursa oynarına aittir “bilye kafa” ise kestanebaş, pelitbaş, yılanbaşın çeşitli eşleşmeleriyle elde edilir. GAGA : GÖZ ÇEVRESİ: Not: Çok fazla mısır ve grit taşı göz kapaklarında sarılık yapabiliyor. Uçurulan kuşların pencere renkleri kapalı kuşlara nazaran daha koyu olur. GÖZ RENGİ: Uçurulan ve sürekli güneş gören kuşların tüy renkleri kapalı bakılan, uçurulmayan bu yüzden güneş görmeyen kuşlara göre biraz daha mattır. Satın alınırken uçurulduğu biliniyorsa bunu göz önünde bulundurmanın faydası vardır. BOYUN YAPISI: GÖĞÜS YAPISI: KUYRUK: BACAKLAR: OYNARIN BAŞLICA RENKLERİ: KARAKANAT: ARAP: ÇAPAR: Çaparlı kuşun yavrusu da çaparlı olur diye kesinlik yoktur. KARYAĞDI: MUSKA VE YAŞMAK: ATKI – ÇEKME – KİLİT: *Kilit ise atkıların iki gözün arkasından başlıyarak kafanın arkasında birleşmesidir.. 45 derecelik ani dalışlarla bir an kümes üzerinden geçen bir oynar bir o kadar hızlı yükselerek yine eski yuksekliğine çıkması cok kısa sürer. Bursa oynarları pırıltıya duyarsızdırlar. Pırıltı verildiğinde aşağıdan kuş gösterildiğinde daha da yukarı çıkarlar. Çok sayıda oynarı uçurmak takibi zorlaştırır istenilen sayıda uçurulabilir. Zevk veren uçum sayısı 3-5 tir. Dönücü, dalıcı ırklardaki gibi kolay pes edenler etmeyenleri etkilemez antrenmansızlar ya da yavrular indikten sonra diğerleri uçmalarına devam eder. Kanat alışları sert ve seridir gevsek kanat alması kusurdur uçuş esnasında kesinlikle kayık çekmezler, bel kırmazlar, takla atmazlar. Belirli bir çanak içinde fazla açılmadan dağınık olarak düz hatlar oluşturarak uçarlar. En fazla 200-300 metre sağa ve sola vurular. (Minareyi kaybetmezler) Manevra ve çeviklik olarak en çevik ve hızlı ırktır diyebiliriz. Yırtıcı saldırılarına karsı diğer ırklardan daha şanslıdırlar. Atmacayla beraber yere düşen bir taş gibi dalışları görmeye değerdir. Atmacadan daha yükseklere çıkarak bulutların arasında kaybolması yetiştiriciyi her ne kadar korkutsa da iniş vakti geldiğinde kesinlikle kümesini bulur. Makaracılık yoktur güzel havalarda eşe kızgınken nadirde olsa orta havanın altına düşünce kümesin üzerinde bir kaç peşpeşe takla atarlar. Bunu inecekleri zaman yaparlar, kesinlikle uçuş esnasında yapmazlar. Bu durum tüm oynarlar için geçerli değildir. Posta Irkları gibi uzak mesafelerden gelemezler. 30-50 km yol yapmaları normaldir.. Eğer 150-200 km yoldan geldi denen bir oynar duyduysanız. Posta ile kırılmış oynarlardandır. Bu arada posta kırığı olan bir oynarı, iyi bir gözlemciyseniz yürüyüşünden bile tanıyabilirsiniz. Bu tür kırılmış oynarların ayakları daha uzun, daha dik ve daha kalın bir yapısı olur. IRKIN GENEL ÖZELLİKLERİ Kümeste ve elde tutulması zordur, çok hareketlidir. Kelebek, dönek, taklalar gibi elle sürerek kümese sokulmazlar 10 kuştan 8 tanesi girse bile 2 tane çıban başı çıkar ve kapıyı kapattırmaz. Avare deliğini çok severler kendi başına buyruk olarak girip çıkmaya uçmaya bayılırlar. Kanı –soyu- güzel bir oynarı kart iken (yavru, yumurta görmüş) almışsanız yeni kümesine alıştırma olasılığı çok düşüktür. Hayatta kalma olasılığı da öyle… Ölüm orucu tutarlar, yem yemez su içmezler, tek aldıysanız eş tutmazlar. Her zaman hastaymış gibi süzüşük dururlar. Aldığınız oynar kart ise sizden önceki kümeste kendisinden yavru-yumurta alındıysa en tehlike dönem sizde yumurtladığı dönemdir.. YAVRU BAKIMI: Oynar yuvalıkları küçük delikli ve karanlık olursa yavru alımında randıman artar kümese girdiğinizde yumurtada yatan kus sizi görmeyecek ve rahatsız olmayacak gibi dizayn edilmelidir. Kuş yumurtadan kalkar ve uçar ise yumurta 4-5 saat soğumak zorunda kalacağı gibi bu hareket 4-5 kez tekrarlanınca tam oluşmaz ve yavru çıkmayabilir.. Olgunlaşana kadar güncellenecektir , resimlerle desteklenecektir.. Saygılar YAZAN : İsm ail MERİÇFİZİKİ ÖZELLİKLERİ:
Bursa kuşuna “Oynar” denilmesinin bir kaç sebebi vardır.
Uçuş esnasında birbirinden ayrılarak uçmaları,
Yırtıcı dalmış ya da kendilerine ateş edilmişcesine dalarak uçmaları,
Kümes üstünden teğet geçerek neşeli bir sekilde uçmaları, son olarak da
Kümes önündeki neşeli tavırlarından dolayı Bursa güvercini, ”oynar” ismini almıştır.
”oynar” terimi bu kuşların takla atması ya da dönerek makara yapması anlamında değildir.
Bursa,İnegöl,İstanbul,Afyon,Çorlu başta olmak üzere Türkiye’nin tüm illerinde severek beslenmektedir.
Kafa yatık olmalıdır kırıklık , köşe olmamalıdır. Önden bakıldığında yılanı andırır. Hoş bir hatla boyuna bağlanır.
Yılandan biraz daha yüksektir, kestaneye oranla biraz daha yumuşak kavisi vardır.
Bu kafa yapısı da bursa oynarının kafa yapısıdır. Bu kafa yapısı yılanbaş ve pelitbaşa nazaran daha büyük ve yuvarlaktır. Bu tip kafalara yetiştiriciler arasında “takoz kafa” da denir.
Bursa oynarının gagası sedef renkli olmalıdır. Gaga dibi geniş olmalıdır. Gaga ucu ise diğer ırklara göre daha ince ve hafif kıvrıktır. Kapalı, koyu kanlarda – soylarda- zikir olabilir fakat gagada bulanıklık istenmez.
Pencereler beyaz veya balmumu renginde geniş ve etli olmalıdır gaga ile arasında çok az tüy olmalıdır. Kırmızılık ve aşırı sarılık istenmez.
Göz rengi beyaz olmalıdır. Bununla beraber gül kurusu rengi de (pembemsi) olabilir. Kırmızılık istenmeyen bir özelliktir.
TÜY YAPISI:
Tüy rengi parlak siyah olmalıdır. Matlık kabul edilmeyeceği gibi kızıllık tam anlamıyla kusurdur. Işıkta bakılınca yağlanmış izlenimi verir. Tüylerde siyah ve beyaz haricinde renk olmaması gerekir.
Boyun kısa olmalıdır. Kuş elde tutulduğunda boyun vücuda yapışık bir vaziyette kafayı içe çeker..
ŞAL:
Şal rengi, çok canlı renklerde, mor ve yeşil yanar döner olur.
Göğüs geniştir ve bacakların kısalığı ile orantılı olarak yere yakındır. Üstten bakıldığında kuş armut seklindedir. Boynu kısa oldugu için fazla dik duruşlu değildir.
Kuyruk telek sayısı 12′dir ve incedir. Kuyruk düz ve toplu durur. Telek uzunlukları ne uzun ne kısadır. Kuyruk ne yere yakın ne de çok yüksekte durur, düz bir hat oluşturur.
*Kuyruğun iki yanındaki olan siyah tüye ‘’ayna’’
*Tek tarafında olana ‘’yan tel’’
*Ortasında olana “elif”
*Bir siyah bir beyaz şeklinde olanlara da “Örme Kuyruk” denir.
Bacaklar kısa ve aralıkları açıktır. Ayaklar kıpkırımızı ve pullar belirgin olmalıdır. Ayaklardan halka kolaylıkla girip çıkmalıdır. Bursa oynarının kalın ayaklısı istenmez. Tırnaklar beyaz olmalıdır. Bacaklarda eklem yerinde tüyler sonlanır. Bu yüzden tozluk en büyük kusurlardandır.
Kapalı kanlarda hepsi olmamak şartıyla gölgeli tırnak olabilir.
AKKANAT:
Kanatlar ve kuyruk beyazdır. Kanat teleklerinde 7-7, 8-8 gibi eşitlik istense de çok önemli değildir. Kuyrukaltı kapalı olmalıdır.Kuyrukaltında çok fazla beyaz istenmez.
Vücudu siyah sadece kuyruğu beyazdır. Bu renkte zikir ve tırnaklarda gölge önemli bir kusur değildir.
Tümüyle siyahtır, başka ırklarda görülmeyecek derecede parlak bir tüy yapısı vardır. Güneşte ve ışıkta yağlanmış gibi parlar. Gagada zikir ve tırnaklarda gölge önemli bir kusur değildir.BEYAZ:
Düz beyazdır. Diger beyaz ırklardaki gibi tırnaklar ve gaga da beyazdır. Akkanatlardan gelen beyazların güneşte gözlerine baktığınızda düz siyah değil renkli olduğunu fark edebilirsiniz.)
*Siyah yaşmaklı beyazlar da vardır.
Kanattaki beyazların arasındaki siyah tüy çapar olarak adlandırılır. Siyah renk ilk telekteyse kapalı kanlardan geldiğinin işaretidir. (Karakanat gibi)
Çaparlı kus açık kanlarla vurulduğunda güzel yavrular verir. Beyaz kusurları kapatıcıdır.
Yavruların göğüslerinde karyağdı dediğimiz beyazlıklar olabilir bunlar kusur değildir. Kuş yavru tüyünden sonra bunları atar ve normaline döner.
Muska gaga altındaki küçük beyazlıktır. Yaşmak muskadan büyüktür.
Muskalı bir kuşla düz beyaz ya da karabaş eşleştirildiğinde karabaşa çevirme olasılığı yüksektir. Muskalı oynarın baskın bir özelliği yoktur.
*Atkı veya çekme kusun gözünün arkasından başlayıp arkaya doğru giden beyaz şerit seklinde tüylerdir. Sadece sağ tarafta yada sol tarafta Tek atkılı da olabilirUÇUS ÖZELLİKLERİ:
Antrenmana göre 4-7 saat performans gösteren oynarlar vardır.
Uçuş kuşlar kümesten salındığında (uçurulanlar) yere basmadan uçmaya başlarlar orta havaya çok kısa surede çıkarlar orta seviyeden sonra 5-10 dakika içinde gözden kaybolurlar kesinlikle toplu uçmazlar. Salma önünde ıslık çalma veya sırık sallama gibi hareketlere gerek yoktur.
Uçumunu tamamlayan bir oynar indiğinde kanatlarını düşük tutmaz yorulmamış bir izlenim verir.
Başına buyruk ve asil bir yapısı vardır. Çok ürkek her an uçmaya hazır tedirgin bir kuştur. Yem atıldığında yeme dalıp dünyasını unutmaz. Bir adım ileri atar bir buğdayı yer iki üç adım geri kaçar.Salmasından kaçan, uçuş eğitimi almamış bir yavruyu kümesin etrafında günlerce uçarken izleyebilirsiniz. Elektrik direkleri, elektirik telleri, yüksek binalarda yatarlar. Yem ve suyla kandırılmazlar çok aç kaldıklarında inseler dahi salmanın önüne atılan yemlerden dikkatli, ürkek bir şekilde bir kaç tane yiyerek tekrar kaçarlar. Kümese sokulmaları zordur. Gece kepçe vb. yollardan yakalanmazsa ve size gelmediyse su olukları çatı aralıkları gibi yerlerde ölürler.
Dönek ırkları gibi kaybolma tehlikesi yoktur. Bir kaç kere uçurulmuş bir oynar eğer kaybolduysa ve dönmediyse atmaca vuraması gibi ölümle sonuçlanacak olasılıklar akla gelir.
Bir anda yuvalıktan kalkarak arkasına dahi bakmadan kaçar eski kümesini arar. Bulamasa dahi uzaklaştıysa size de dönmez..
Yavru bakımları ve verimleri yüksektir. Yavrusunu ellemek, kuşu yavrudan ve yumurtadan kaldırmak yavruları tehlikeye atar..
o güvercinlerinde karışma sezonu kasım ayı itibari ile başlamış bulunmaktadır. Yaklaşık nisan sonu veya mayıs başına kadar devam etmektedir. Bu sezon filo güvercini besleyerek karışma yapacak tüm üstadlara iyi sezonlar dileriz. Az zayiatlı güzel karışmalar. Karışma nedir: Yurdumuzda şanlıurfa, gaziantep, iskenderun, hatay, osmaniye, kilis, antakya, mersin gibi illerimizde beslenen filo cinsi güvercinlerin akşam vaktimde birbirlerine karıştırılmasıdır. Karışma güvercinleri hakkında bilgi almak için tıkla
rfa güvercin karışması fotoğrafları ve resimleri. RESİMLERE BAKMAK İÇİN TIKLA
GENEL BİLGİLER Ülkemizde ötücü güvercin ırklarından ankut, demkeş, kumru ve Bayburt olmak üzere dört ayrı ırk yetiştirilmektedir. Ankut ve demkeş Türkmenistan kökenli, birbirine çok yakın akraba olan ırklardır. Gerçektende ankut ve demkeşler birbirine oldukça benzemektedir. Aralarında üç konuda farklılık bulunmaktadır. Bunlardan ilki, ankutlarda kızıl kahve olarak adlandırabileceğimiz rengin dışında renk çeşidi bulunmaz. Demkeşlerde ise renk çeşitliliği çok fazladır. İkinci demkeşler ankutlara oranla biraz daha iri vücutlu olurlar. Üçüncü farklılık ise ötüş şekillerindedir. Kumrular ise, Arabistan kökenli olup ülkemizde geliştirilmişlerdir. Bayburt ırkımız ise ülkemize özgü yerel ırklarımızdan biridir. Bu ırklardan ankut ve demkeşlerin ortak özellikleri “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüş şekli dem çekmeye benzetildiği için bu adla anılmaktadırlar. Demkeş, dem çeken anlamına gelmektedir. Demkeşlerin bugün ülkemizde çok yaygın oldukları söyleyemeyiz. Yetiştiricileri eskiden olduğu gibi fazla değildir ve sayıları hızla azalmaktadır. TARİHİ GELİŞİM Aynı göçler sırasında Rusya tarafına yönelen bazı Türk gruplar aracılığı ile, demkeşler ve ankutlar Rusya’da da tanınmaya başlanmıştır. Günümüzde Özbekistan sınırları içersinde bulunan Buhara kentinde eski dönemlerde dini yapılar içinde, burada görevli din adamları tarafından Türkmenistan kökenli ötücü ırk güvercinler yetiştirildiği ve ırka farklı özelliklerin kazandırılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Nitekim çeşitli Rus kaynaklarında da Buhara ırkının köken olarak Orta Asya’dan gelme olduğu görüşüne yer verilmektedir. Buhara ırkının geliştirilmesi sırasında, Orta Asya kökenli ötücü ırklardan demkeşlerin mi yoksa ankutların mı ya da her ikisinin de birlikte mi kullanıldığı konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bu çabalar sonucu bugün dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile tanılan, ülkemizde ise kısaca “Buhara” ya da “Buhara Demkeş” adı ile bilinen ırkın ortaya çıktığını biliyoruz. Ülkemizdeki “Buhara demkeş” adlandırmasına hem pazardaki satıcılar arasında rastladım, hem de 1932 tarihli bir yayında gördüm. Bu adlandırılış şeklinden bile, Buhara ırkının, demkeşlerin geliştirilmiş bir biçimleri olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Buhara trumpeter ırkı, 1800 lü yılların ortalarından itibaren muhtemelen Rusya üzerinden Avrupa ülkelerine de ulaşmış ve buralarda da tanınmıştır. Buhara ırkı Avrupa’da 1865’de İngiltere, 1872’de Almanya ve 1883’de Fransa’da geliştirilmeye başlanmıştır. O dönemde Avrupa’da “Russian trumpeter” adı ile bilinen bu ırk sonradan “Bokhara trumpeter” adı ile anılır olmuştur. Bugün Avrupa’da bulunan bir çok trumpeter ırkı, Bokhara trumpeter ırkının geliştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan bizim demkeşlerimizin Avrupa’daki trumpeter ırklarının, köken ırkı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bu ırkların başında İngilizlerin “English trumpeter” ve Almanların “Double crested trumpeter” ırklarını sayabiliriz. Bugün Türkiye’de Demkeş adı ile bilinen ırk, dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile bilinen ırka çok yakın akrabadır. Aradaki farklar bazı nüans farklarıdır. Bu farklılıkların en dikkat çekici olanı ön tepe ya da gül olarak adlandırılan kakülün demkeşlerde, tam yuvarlak biçimli olmadığı gibi gözleri ve gagayı örtecek kadar uzun olmamasıdır. Oysa Buharalarda kakül tam yuvarlak biçimli ve oldukça uzundur. Öyle ki kuşun gözleri ve gagasını göremezsiniz. Ayrıca takka adını verdiğimiz arka tepede gene Buharalarda daha gösterişlidir. Bunun yanı sıra demkeşlerin karakteristik bir vücut biçimleri ve duruş şekilleri vardır. Buharalarda vücut, demkeşlere göre daha yuvarlak bir biçim almış olup duruş şekilleri değişmiştir. Ayrıca Buharalar Demkeşlere göre biraz daha iri vücutlu olmaktadırlar. FİZİKİ ÖZELLİKLERİ Bu güvercinlerde takka, enseyi tamamen kapatacak şekilde ancak Buharalarda olduğu gibi çok heybetli bir görünümde değildir. Perçem ise tam yuvarlak biçimli ya da yarım daire şeklinde olabilmektedir. Ancak uzunluğu gözleri ve gagayı kapatmayacak şekildedir. İnce ve orta boyda ve zarif bir gaga yapıları vardır. Kuşun rengine bağlı olarak gaga, tırnak ve göz renkleri değişebilmektedir. Bu güvercinler normalden daha iri vücutlu ve gramajlı olurlar. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Kalın ve kısa bir boyun yapıları vardır. Göğüs öne doğru hafif bombeli, yuvarlak ve geniştir. Ayaklar normalden biraz daha kısadır. Kendine özgü bir form ve duruş biçimi vardır. Yavru verimlilikleri çok iyi değildir. Özellikle çiftleşme dönemlerinde perçem eğer gözlere kadar geliyorsa, gözlerini kapatan kaküllerinin makasla kesilmesi gerekmektedir. Gene aynı şekilde çiftleşmeyi kolaylaştırmak amacı ile, uzun olan paçaların bir kısmının ve anüs etrafındaki tüylerin temizlenmesinde yarar vardır. Bakıcı kuş yardımı ile yavru verimliliği artırılabilir. RENK ÇEŞİTLERİ NOT : Demkeş ırkı ile ilgili bilgisine başvurduğum ve kuşlarının fotoğraflarını çektiğim Ankara’dan değerli yetiştiricilerimizden arkadaşım Özgür Sorkun’a teşekkür ederim. Yazan : Yavuz İŞÇEN
Orijini Orta Asya Türklerine kadar giden çok eski ırklarımızdan biridir. Demkeş ırkı güvercinler, ötücü ırklarımızdan olup, Anadolu’daki geçmişleri günümüzden 1000 yıl kadar eskiye dayanmaktadır. Dünyada bu güvercinler genel olarak İngilizce’de borazancı anlamına gelen “trumpeter” adı ile tanınmaktadırlar. Dünya üzerinde trumpeter ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Demkeşler, dünyada bugün en çok “Bokhara Trumpeter” adı ile bilinen ırka yakındırlar. Bokhara trumpeter ırkının köken ırklarından biri olan demkeşler, bu ırka çok benzemekle birlikte arada bazı ayrım noktaları bulunmaktadır.
Demkeş, eski kaynakların neredeyse tümünde adı geçen bir güvercin ırkıdır. Buradan, eski dönemlerde çok yaygın olarak yetiştirildikleri sonucunu çıkartabiliriz. Anlatım şeklinden o dönemlerde oldukça değer verilen bir ırk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, İstanbul ile ilgili anlatılarında 1638 yıllarında burada demkeş ırkının yetiştirildiğini belirtmektedir. Bu yazılana dayanarak en az 400 yıldır ülkemizde bilinen ve yetiştirilen bir ırk olduğunu söyleyebiliriz. Belgeli olmayan geçmişlerinin ise çok daha gerilere gittiği bilinmektedir. Demkeşler Orta Asya Türkmenistan kökenlidirler ve Türklerin Orta Asya’dan batıya göçleri ile birlikte 1000 li yılların başında Anadolu’ya gelmişlerdir.
Demkeş bir form güvercinidir. Uçuş ve oyun için değil, fiziksel güzellikleri ve ötüş şekilleri için yetiştirilirler. Bu güvercinlerin “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleri önemlidir. İyi ve uzun dem çekenleri tercih edilirler. Dem çekme süresi 40 – 45 dakikadan az olmamalıdır. Demkeşler, uzun ve hararetli ötüşleri ile dikkat çekerler. Uçurulduklarında fazla uçmaz ve hemen konma eğiliminde olurlar. Bu güvercinlerin tümü paçalıdır ve paçalar, kamış paça tabir edilen tarzda uzun ve geriye kıvrık biçimde olur. Paçasızları olmaz. Gene Demkeşlerin tümü çift tepelidirler. Bu güvercinler takka ve perçemli olurlar. Tepesizleri bulunmaz. Ancak soyunun çeşitli güvercinlerle kırılması sonucu günümüzde tepesizlerine de rastlanmaktadır. Ancak bunlar yetiştiricilerimiz arasında fazla değerli olarak görülmezler.
Demkeşlerde renk çeşitliliği oldukça fazladır. Beyaz, Siyah, kırmızı, mavi, sarı ve kızıl kahverengi, gibi düz renklerin yanı sıra bu renklerin beyaz ve siyah üzerinde dağılımı şeklinde karışık renklerde ( alacalı ) çeşitleri fazladır.
Şanlıurfa şebap güvercin ihalesi hafta içi her gün pazartesi, çarşamba, cumartesi günleri siz değerli şebap güvercin severler ile birliktedir. Videomuz 21,11,2009 tarihinde çekilmiştir. İhale mekanı şanlıurfa merkez Hammenin kahvesi İHALE VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ…
Türkiye genelinde filo güvercinleri karışma başlama saatleri. İskenderun= Başlama=15,30 ile 15,45 Bitiş= 16,45 ile 17,00 arası Gaziantep= Başlama= 15,45 Bitiş= 16,45 ile 17,00 arası Hatay= Başlama= 15,45 ile 16,00 Bitiş= 16,45 ile 17,00 arası Osmaniye= Başlama= 15,45 Bitiş= 16,45 ile 17,00 arası Kilis= Başlama=15,45 ile 16,00 arası Bitiş= 16,45 ile 17,00 arası Mersin= Başlama= 15,45 ile 16,00 Bitiş= 16,30 ile 16,45 arası Kahramanmaraş= Başlama=15,30 ile 15,45 Bitiş= 16,30 ile 16,45 arası NOT: BU BİLGİLER TÜRKİYE GENELİNDE FİLO GÜVERCİNİ BULUNAN BESLENEN VE KARIŞMA YAPAN İLLERDEKİ USTALARDAN ALINMIŞTIR.
Şanlıurfa= Başlama=15,30 Bitiş= 17,00 17,15 arası
İLLER VE İLÇELER AYRILMADAN VERİLMİŞTİR. iLÇELERDE SAATLER DEĞİŞEBİLMEKTEDİR. BU BİLGİLER MERKEZDEKİ FİLO GÜVERCİNİ BESLEYEN VE KARIŞMA YAPANLARA AİTTİR.
yabancı güvercin siteleri, ve yurt dışından güvercin resimleri ve bilgilerini görmek için tıkla…
RE: Siyah müsevvet filo güvercini resimleri
ÇİÇE
GENEL BİLGİLER
Ülkemizde çiçi,çiçe diye bilinen bu ırkmızın dünyada tanındığı ad Urfali, Urfali mövchen olarak tanınmaktadır.Yurdumuz’da genel olarak verilen ad urfalidir ve Şanlıurfa ilimizde uzun yıllardan beri yetiştirilmektedir.Şanlıurfa yöresine ait bir güvercin ırkımızdır.
Hatay,Nizip,Kahramanmaraş,Osmaniye,İskenderun,Kilis ve gazi Antep gibi illerimizde yaygın olarak beslenmektedir.
Filo uçucusu ve form amaçlı beslenmektedir.Ayrıca angut ırkı gibi taka kuşu olarak’da beslenebilmektedir.Bulundukları yere çabuk alıştıklarından dolayı genelde sadık ve sağlam olurlar üretilmesi ve beslenmesi çok kolaydır.Renk olarak sarı,kırmızı,beyaz,siyah ve göv (gök) renkleri mevcuttur.Son yıllarda alacalı renkleri ve cilli olanlarıda görülebilmektedir.
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ VE STANDARTLARI
1-Gögüs kapesinde parçalanmış şekilde gül deseni bulunmaktadır ve çok geniş şekilde yer almaktadır gögüsten alt karına kadar ineni ve sırtına dogru uzananı makbul sayılmaktadır.
2-Çiçelerin hepsinde ön tepe bulunmaktadır.Tepesiz olanları olsada tepeliler makbul sayılmakdadır.( NOT:Ön Tepe basık olmamalıdır. )
3-Genelde ufak olarak yaygın olsada genel olarak iri yapılı olanları kabul edilmekdetir. Ufak kafa yapısına sahiptirler.
4-Göz renkleri ve gaga yapıları olarak; Gaga yapısı olarak küçük gaga yapısına sahiptir.
Siyahların göz etrafı gaga ve burnu beyazdır.
Beyazın ise gözü siyah gagası burnu ve göz etrafı beyazdır.
Sarı ve kırmızınınki gözü sarı göz etrafı gagası burnu beyazdır.
Göv ( gök ) olanların ise göz rengi siyah göz etrafı gagası burnu beyazdır.
5-Gerdan olarak küçük bir gerdana sahiptir.
6- Kuyrukları genel olarak 12 veya 14 telek ( fek ) arasında degişmektedir.
7-Ayakları paçasız,tozluksuz ve kırmızı olmalıdır.
8-250 veya 300 gram ağırlığında olmalıdırlar.
9-Çiçelerde dönme,takla,oyun,dalıcılık gibi özellikler bulunmamaktadır.
FEHMİ ATEŞ
ŞANLIURFA
atesfehmi@hotmail.com
FOTOGRAFLAR
Misafirler Mesajlardaki resimleri göremez. Resimleri görmek için lütfen buraya tıklayıp üye olun
Misafirler Mesajlardaki resimleri göremez. Resimleri görmek için lütfen buraya tıklayıp üye olun
Misafirler Mesajlardaki resimleri göremez. Resimleri görmek için lütfen buraya tıklayıp üye olun
Misafirler Mesajlardaki resimleri göremez. Resimleri görmek için lütfen buraya tıklayıp üye olun
Ülkemizde güllü,yaşmaklı ve payamlı diye bilenen filo ırkımızın dünyada tanındıgı ad Syrian turbiteen, Barbarisi mövchen adlarıyla bilinmektedir.Orjin olarak ortadogu suriye ve lübnan olarak söylenmektedir..Barbarasi arapçada berber anlamına gelmektedir. Alın ve yanak lekelerinden dolayı ( Payam,Yasmak,Şeker) bu adı almıştır.Türkiyede Şanlıurfa,Hatay,Kahramanmaraş,Gaziantep,Osmaniye,İskenderun ve Güney Dogu Anadoluda bölgelerimizde yetiştirilmektedir.Uçuş olarak filo uçucusu ve renk ve desen bakımından filolarda beslenmektedir..Barbarisilerde ( güllü) takla,oyun,döneklik,makara gibi ucum özellikleri yoktur. Kümese sadıklıklarıyla ve saglamlıklarıyla filolarda önemli yere sahiptirler.Renk bakımından Siyah,mavi,kirmizi,sari, ve sinekli mavi diye tabir edilen renklerden oluşmaktadır
Suriye Turbiteen denilen bu kuslar barbarisi ve Istanbul diye iki guruba ayrildıgı söylenmektedir.. Aralarindaki fark barbarisinin kuyruklari beyaz olması .Istanbul olanlar ise kuyruklari kanatlari ile ayni renkte olmasından dolayı istanbullu deniliyor.Barbarisilerde oldugu gibi yamaları ve gögüste gülleride bulundugu söylenmektedirFiziki özelliklerininde aynı oldugu söylenmektedir.
Barbarisilerin (güllü) üretilmesi ve yetiştirlmesi diger ırklara göre daha kolaydır.Yavru bakımında fazla zorlanmamaktadır çünkü gaga yapısı olarak yavruya bakmaya elverişlidir.Şöyleki altında 15,20 gunluk yavru varken bile tekrardan yumurtlama ve aynı anda hem yumurtada yatma ve diger yavrulara bakma özelligine sahiptir.Dişi yumurtada yatarken erkek diger yavrulara bakabilmektedir oldukca yavrularına sadıktırlar.
FİZİKİ ÖZELLİKLERİ VE STANDARTLARI
1-Yamak (payam,şeker)çok düzgün ve simetrik olarak 3 ve 4 yamaklı olanlar kabul edilmektedir.
2-Kafa olarak tepesiz ve dörtgen kafa şekli aranmaktadır.
3-Küçük bir gerdana sahip olmalıdır.
4-Göksünde tek şerit halinde gülü olmalıdır.Gülü yoksa yada azsa bu hata olarak kabul edilmektedir.
5-Vucut yapısı olarak iri olması aranan bir özelliktir.( Bazı ülkelerde ufak yapılı olanlarda vardır.Ancak Suriye,Lübnan ve Türkiyede iri yapılılar bulunmaktadır.) Kusun gövdesi çok uzun olmamalıdır.
6-Göz yapısı olarak parlak olmalıdır.Genelde her renk kabul edilsede siyah olanlar daha makbuldur.Gözlerin farklı farklı renlerde olması hata olarak kabul edilir.Ayrıca göz çevreleri beyaz bir yapıya sahiptir.
7-Gaga yapısı ne çok uzun nede çok kısa olmalıdır.Yaklaşık 1 veya 1,5 cm olması gerekir.Genelde beyaz gaga kabul edilir.Bazılarında kusun rengine göre gagalarda o renkten olabilmektedir.Böyle olanlarda genelde siyah ve göklerde koyu gaga kırmızı ve sarılarda daha açık renk olabilmektedir.Kıvrık gaga hata olarak kabul edilir.
8- Kanatlarda ilk onar telek beyaz olmali, diger kanat tuyleri kusun tasidigi ve yuzundeki yamak (payam,şeker) ile ayni renkte olanlar kabul edilimektedir.Ara teleklerde ( fek) baska renk olması kusur olarak kabul edilir.Ayrıca telek (fek) sayıları eşit dagıtılmalıdır.
9-Kuyruk 12 telekten olusur, barbarisi (güllülerde) de kuyruk beyaz renktedir.
10-Barbarisi (güllülerde) Siyah,mavi,kirmizi,sari, ve sinekli mavi diye tabir edilen renklerden oluşmaktadır. Ayrica sekeri, kahve renginde olanlarda vardir.
11-Gaganin az uzerinde yuvarlak bir isaret (Yamak gibi) vardir. Bu isaretler orantili olmak sarti ile en aranan ozellikler arasindasir.bu isaretler kanatlarla ayni renlerde olmalidir.
12-Ayaklar paçasız,tozluksuz ve kırmızı renkte olmalıdır
13-350,400 gram agırlıkta olması gerekir..
NOT:Katkılarından dolayı Ersoy KOLDAŞ ve DR.Kemal Turgay ÖZBİLEN beylere teşekkür ederim...
YAZAN:Fehmi ATEŞ (guvercinurfa)
atesfehmi@hotmail.com
ŞANLIURFA/MERKEZ
FOTOGRAFLAR
Misafirler Mesajlardaki resimleri göremez. Resimleri görmek için lütfen buraya tıklayıp üye olun
Misafirler Mesajlardaki resimleri göremez. Resimleri görmek için lütfen buraya tıklayıp üye olun
ben bi tane arap var 4 minare boyu 25 taklayla geliyo dama videoları aticam izlersin