Hünkari Güvercin Irkı Resimleri
Manisa güvercin yetiştiriciliğinde ülkemizin önde gelen kentleri arasındadır.
Güvercin sevgisinin Manisa’da yaygın olmasını en başta, şehrin bir “Osmanlı Şehzade Sancağı” olarak “İmparatorluk sarayının” imkanlarına sahip olmasına bağlayabiliriz.
Bilahare, “güvercinleri” Spil Dağı, Sultan Yaylası ve Yeşil Manisa Dağlarından, geniş ve verimli Manisa Ovasının, tekrar Yunt dağlarına uzanan zengin coğrafyasında ve bu coğrafya üzerindeki güneşi bol, ılıman iklimimde bulabiliriz.
Nihayet, halkın da güvercinlerin rengarenk ve çeşitli cinslerdeki güzelliklerini seyir eyleyip, onları besleyip, geliştirecek refah seviyesinde ve hayvan severlikte ileri derecede insanlar olduklarını ifade edebiliriz.
Nitekim, Manisa Şehzade Sarayına özgü, “Sultan Güvercini”, “Hünkari” ırkı bu refah ve incelik anlayışının birleşmesi ile, Osmanlı Sultanlarının kendilerine has bir mükemmel ırk geliştirme isteği sonucu, yüzyılların emek ve birikimi ile meydana gelmiştir.
Üç kıtaya yayılmış Osmanlı topraklarındaki farklı ırktaki güvercinler, Manisa Sarayında toplanmış ve burada zengin bir güvercin koleksiyonu oluşturulmuştur. Bu çeşitlilik içinde melezleşme çalışmaları sonucu üretilen “Hünkari” ırkı, kanaryadan küçük gagaları ve her renkteki ebruli-dantelli ve bir tüy veya telekte, en az üç renkli desenleriyle eşsiz güzellikte bir güvercin cinsi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Saray tarafından yabancı misafirlere hediye edilen Hükariler Avrupa’ya yayılmış, oradan Amerika’ya da geçerek bütün dünyada tanınmış olup, bu gün de ismi, kökenini çağrıştıracak şekilde, göğüslerindeki gül diye adlandırılan kendi içinde dönen , dalgalı, kıvırcık tüyler sebebiyle, “doğu fırfırı” anlamına gelen “Oriental frill” olarak anılmakta, Amerika ve Avrupa’ da dernekleri bulunmaktadır.
1864 yılında ilk defa H. P. Caridia tarafından alınıp, İngiltere’ye götürüldüğü bilinen Hünkariler, 1879 yılında da Amerika’nın önde gelen kentlerinden New York’ta National Columbarian Society tarafından ilk defa sergilenmiştir.
Küçük gagaları sebebiyle kendi yavrularını beslemekte zorlanan Hünkariler süt annesi olan daha büyük gagalı güvercinler tarafından büyütüldüğünden, yetiştirilmeleri zor ve sınırlı olmakta, halis ölçülerde olanlarına daha ender rastlanmaktadır. Hatta damızlık olanlar Avrupa ülkelerinden, bilhassa da Almanya’dan geri getirilmektedirler.
Tamamının ayakları tüylü-paçalı, başlarının üstü sivri çıkıntı tüylü-tepeli ve göğsü kıvırcık tüylü-güllü olan Hünkariler, iki ana renk kompozisyonu içinde toplanırlar.
Birinci gurupta, baş, boyun, göğüs alt ve sırt beyaz, yalnızca kanat üstleri ve kuyruk ebruli-dantelli mavi, gri, kahve, kırmızı, siyah renk desenlidirler. Kuyruk uçlarında padişah mührü anlamına yorumlanan, bir beyaz metal para şeklinde desen mevcuttur. Kuyruk uçlarındaki bu beyaz ebruli işlemeye bu yüzden “mühür” veya “alem” denilir. Bu guruba yurtdışında “satinette” adı verilirken bizde ” kanat-kuyruk işlemeli ” çamkabuğu, mavi , gibi isimlerle anılırlar.
İkinci gurup ise, baş, boyun, göğüs alt ve sırt koyu renkli olup, kanat ve kuyrukları ebruli-dantel desenlidir. Bu guruba da dışarıda “blondinette” denirken bizde “tam çamkabuğu”, “arap ozan” kara çil, mavi ,sarı, kırmızı “sümbüllü” kırmızı çil denilmektedir. Yine kuyruklar ve kanat uçları mühürlü ve alemlidir.
Bu iki ana gurubun dışında , göz altı-alın renkli, kanat üzerleri mavi, beyaz veya kırmızı kuşaklı olanları da vardır.
Manisa ve çevresinde halen yaygın olarak bulunan Hünkarilerin orijinal renkleri çamkabuğu, sarı, kırmızı, mavi, siyah sümbüllü, kanat uçları ve kuyrukları açık renk oyalı-ebruli süslemeli olup, beyaz üzeri kanat ve kuyrukları aynı renklerle süslü olanları da görebilmek mümkündür. Bu renk ve desen zenginliğine rağmen, bu gün için yaygın bulunan Hünkarilerin gaga uzunluğu, dünya ölçeğinde orijinal olarak tabir edilen Avrupa ve Amerika’daki çok iyi korunmuş ve hatta gelişimi devam etmiş, emsallerinden yarım santimetre uzunluğunda büyüktür. Bu nedenle hünkarilerin yurtiçinde de en kısa gagalıları, en makbul olanlardır. Bu sebeple gerek müsabakalarda, gerekse ticari alım-satımlarda önce gaga uzunluğuna bakılır.
Ancak, yurtdışında burunun altında dışarıya bir uzantı vermeyen adeta ”sıfır” uzunlukta bir gaganın, beslenme ve yavru besleme imkanını zorlayan yapısının doğal hayata ve üreme fonksiyonuna aykırı bulunması , bir tartışma konusu olabilir.
Ama zaten, Manisa’da mevcut hünkarilerin gaga ölçüleri de, besleme, üreme fonksiyonlarını karşılamaya yeterli ölçüde ve kırık tabir edilen karışmış örneklerinin dışında, seçilerek beslenen ve el değiştiren Hünkariler gayet küçük gagalıdır.
Bu gaga kısalığındaki birkaç milimetrelik fark sebebi ile, Manisa’da halen mevcut hünkari güvercinlerine Avrupa ve Amerika’daki hemcinslerine nazaran ırkı bozulmuş gözüyle bakamayacağımız gibi, aksine beslenme ve üreme şartları ölçeğinde, daha doğal ve orijinal olarak kabul etmemiz gereği meydandadır.
Nitekim, 1907 ve 1914 yılları arasında İngiltere’de yayınlanmış, “Feathered Word Magazin” dergisinin kapağı olan “Oriental Pigeon” (doğu güvercini) adlı çizme resimde tüm Hünkari modelleri gösterilirken , gaga yapıları da; Manisa’daki mevcut örneklerine daha yakın, Avrupa’daki şimdiki örneklerinden biraz daha yapılıdır.
Keza, Amerika’nın en önde gelen Hünkari “Oriental Frill” derneğinin İnternette www.pigeonclubusa.com adı ile ulaşılabilen web sitesinde logo olarak kullanılan temsili resim de yukarıdaki örneğin sonuçlarına ulaşmak mümkündür. Logo daki gaga daha belirgin iken, yarışmalarda dereceye girmiş hünkarilerin fotoğraflarında neredeyse gagalarının bulunmadığı görülmektedir. Bu durum, sergilenen kuşlarının bir miktar özel bir makasla gagalarının kısaltılmasından kaynaklansa da, melezleşme çalışmalarıyla, gaga kısalmasının devam ederek, doğal üreme ve beslenme şartlarını zorladığını göstermektedir.
Manisa ve çevresindeki Hünkarilerle, yurtdışındaki Hünkariler arasındaki diğer bir fark da, yerli hünkarilerin avuç içi kadar küçük yapıda olmasının karşısında , yurtdışındaki hünkarilerin oldukça iri görünmesidir. Bu durum bir miktar beslenmeyle ilgili olarak açıklanabilse de , bu husus da bir gelişme ve farklılık olarak tespit edilmelidir. Ancak bu durumun da, ırkta bir kırılma olarak kabul edilmesi doğru olmaz, bu farklılıkların beslenme, korunma ve gelişme şartlarına bağlı olarak 150 yıllık süreç içinde meydana çıkması olağan karşılanmalıdır.
Her halükarda bütün dünyada menşei Manisa Şehzade Sarayları olduğu kabul edilen , Sultan Güvercini Hünkari kuşlarını, her iki versiyonunu da, en halis ölçüleriyle yetiştirme gayretimizi sürdürmeliyiz. Bunun için Hünkarinin gerek yurtiçi , gerek yurtdışı örneklerini muhafaza etmeli, güzellikleri arttırmanın öncelikli yolu olarak, her güvercin meraklısının bu güzide ırka yer vermesinin yanı sıra, Manisa ve çevresindeki her park ve bahçesinde de bir” Hünkari Evi” bulabilmeliyiz.
Böylece, Manisa’nın dağ lalesi Anemon’u, Manisa ovasının çekirdeksiz üzümü Sultani’si gibi, dünyalar güzeli bir kuş çeşidi olan Manisa Sultan Güvercini Hünkarimizi, bir Manisa markası olarak bütün dünyada tescil ve ilan edebiliriz.
Öyleyse, asırlar boyu sevip, beslediğimiz memleketimizin ender ırklarından, başta Hünkari olmak üzere “Sultan Güvercinlerine” sahip çıkalım, onları koruyalım ki, Onlar da bizim gönlümüzü ve kendi gök kubbemizi süslemeye devam etsinler.
Av.Cemil ALTINBİLEK – İSTANBUL MANİSALILAR DERNEĞİ BAŞKANI
0 yorum:
Yorum Gönder